Aşağıdaki derlemeyi ilk kez Haziran 2011 seçimlerinden hemen önce yayımlamıştık. Ne yazık ki, aradan geçen onca yıla rağmen, devrimci çevrelerin burjuva seçimlere yaklaşımında, o zaman yaptığımız "Komünist ve Devrimci Sol bu seçimlere de işçi sınıfına ve emekçi kitlelere gerçek bir bağımsız ve devrimci politika öneremeyen konumuyla giriyor" saptamamızı değiştirmemizi gerektirecek bir gelişme olmamıştır. Tek fark, o dönemde devrimci eğilimli çevrelerde pasif boykot tavrı ağır basarken günümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde boykot ve parlamento seçimlerinde HDP (günümüzde YSP) adaylarını (HDP/YSP'nin genel reformist çizgisine ve halkların temel sorunlarını TBMM'de ve anayasal/yasal düzen içi reformlarla çözme konusunda yarattığı reformist hayallere öze ilişkin hiçbir eleştiri getirmeden) destekleme tavrı ağır basmaktadır. Ne yazık ki komünist ve devrimci eğilimli çevreler bir uçtan (burjuva seçimlerine katılmanın burjuva düzeni meşrulaştırmak anlamına gelmek zorunda olduğunu, devrimci bir seçim çalışması yapmanın mümkün olmadığını iddia eden pasif boykotçu, "sol" oportünist anlayıştan), diğer bir uca ("kötünün iyisi" olarak reformist partileri ve adayları desteklemeyi alışkanlık hale getirmeye) savrulmuştur. Aslında iki anlayışın temeli de aynıdır, devrimci güçlerin kendi bağımsız inisiyatiflerine ve güçlerine güvenmemeleri.
Görüşümüze göre, emekçi kitlelerin korkunç bir ekonomik yıkımı günbegün yaşadığı ve kapitalistlerin doymak bilmek kâr hırsı ve burjuva hükümetlerin umursamaz politikaları sonucunda yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği bir depremle derinden sarsıldıkları koşullarda, komünist ve devrimci güçler, her şeye düzen içinde çözüm bulunabileceğini iddia eden liberallerden ve reformistlerden farklı olarak, bu seçimlerden her şeyden önce ve esas olarak devrimin ve komünizmin propagandasını yapmak, ezilen ve sömürülen yığınların temel sorunlarının asla burjuva seçimler ve burjuva parlamento yoluyla çözülemeyeceğini anlatmak için yararlanmalıydı. Bunun için de Marx ve Lenin'in özellikle vurguladıkları gibi, ne "demokrat" maskeli burjuva partilerinin "bu köprüden önceki son çıkış" vb. umacılarına, ne de küçük-burjuva reformistlerin "oyları bölmeyin" laflarına bir nebze bile kulak asmayarak net bir devrimci program temelinde ortak bağımsız devrimci adaylar gösterilmeliydi. Burjuva ve küçük-burjuva akımların bu türden şantajlarına kendilerini kaptıranların istemeyerek de olsa burjuva politikasının birer aletine dönüşecekleri ve dönüştükleri açıktır. Aşağıdaki derlemeyi bu görüşümüzün temellerini bütün yönleriyle ortaya koyduğu, aynı zamanda komünistlerin burjuva seçimlerine katılmasının temel ilkelerini net bir biçimde özetlediği için yeniden yayımlamayı uygun görüyoruz. - İşçi Sınıfının Kurtuluşu.
Komünistlerin gerici parlamento seçimlerine yaklaşımının temel ilkeleri üzerine Lenin’den notlar
12 Haziran 2011 Genel Seçimlerine Komünist ve Devrimci Sol bir kez daha işçi sınıfına ve emekçi kitlelere gerçek bir bağımsız ve devrimci politika öneremeyen konumuyla giriyor. Kimileri her zamanki ezberleriyle boykottan, hatta “aktif boykot”tan söz ederken, kimileri daha farklı yöntemler icat etmekte; Bolşevizmin tarihinden daha haberli geçinen kimileri de Bolşeviklerin seçimlerdeki geçici ittifaklarında devrimci olan ve olmayan parti ayrımı gözetmediklerini ve devrimci bir platformun olmasını şart koşmadıklarını iddia ederek, kendi oportünist konumlanışlarını aklamak uğruna bilerek veya bilmeyerek (hangisi daha kötü?) tarih çarpıtıcılığına katkıda bulunmaktadır. Seçimlerin, geniş kitlelerin politize olduğu önemli bir politik gündem olduğu ve devrimci proletaryanın belli koşullar altında bundan kendi bağımsız siyasal mücadelesinin çıkarlarını ilerletmek için yararlanmak zorunda olduğu gibi basit bir doğrunun hatırlatılmasını bile “gerici rejimin aklanması” sayarak adına konuştukları Marksizm-Leninizmin abc’sinden bile habersiz olduklarını kanıtlayanların hiç sözünü etmiyoruz...
Bu türden anlayışlara tek tek cevap vermek yerine, bir arkadaşımızın hazırladığı, hepsine toplu cevap niteliğinde olan, Lenin’in gerici temsili organlar için yapılan seçimlere yaklaşım sorunuyla ilgili yazılarından yaptığı bir derlemeyi yayınlamayı uygun buluyoruz. Bu derleme Marksizmin burjuva seçimleri ve parlamentolarına katılıma ilişkin bazı temel ilkelerinin önemli bir bölümünü ortaya koymaktadır.
Not: Aksi belirtilmedikçe alıntılardaki tüm italik yorumlar ve yayınevi belirtilmeyen çevirilerin tümü bize aittir.
Komünistler gerici seçimlere hangi amaçla, nasıl katılırlar?
Komünistler (proletarya devrimcileri) gerici parlamentolar için yapılan seçimlere, proletaryanın devrimci amaçlarının propagandasını yapabilmek için, hiçbir temel sorunun parlamentolarda çözülemeyeceğini bizzat bu parlamentolar için yapılan seçimlerden ve parlamento kürsülerinden yararlanarak en geniş yığınlara açıklamak için katılırlar. “Radikal” geçinen küçük-burjuva darkafalılara bu her ne kadar muazzam bir paradoks gibi görünse de proletaryanın tarihsel deneyimi, böyle bir kullanmanın Çarlık idaresi altındaki Duma Seçimleri gibi en anti-demokratik seçim koşullarında ve Duma gibi gerçek bir parlamento bile olmayan bir temsili organda bile mümkün olduğunu kanıtlamıştır.
Komünistlerin seçimlere katılmaktaki önceliği çeşitli vaatler dağıtarak mümkün olan en fazla oyu ve sandalyeyi kapmak değil, proletaryanın dünya görüşü olan sosyalizmin temel ilkelerinin ve amaçlarının en geniş propagandasıdır:
“Seçimler, özel bir siyasal işlem değildir, bin bir türlü vaatte bulunarak sandalye kazanmaya çalışmak değildir, ama sınıf bilinci olan proletaryanın siyasal dünya görüşünün ilkelerini ve temel isteklerini savunmak için özel bir fırsattır.”
(Lenin, Reformcuların ve Devrimci Sosyal-Demokratların Seçim Bildirgeleri, Kasım 1912)
“… Ne kitleleri aydınlatmak, ne kitleleri ayaklandırmak için ajitasyon, ne de tutarlı demokratik sloganların açıklanması - sadece korkutulmuş dar kafalıların sırtından yapılan koltuk pazarlığı - işte … bütün liberal burjuvazi partilerinin seçim kampanyaları böyledir.
İşçilerin partisinin kitlelere karşı tutumu ise bunun tam tersidir. Bizim için önemli olan uzlaşmalar yoluyla Duma’da koltuk kapmak değil; aksine bu koltuklar, kitlelerin politik bilincini geliştirmeye, onları daha yüksek bir politik seviyeye yükseltmeye, örgütlemeye, dar kafalı bir mutluluk uğruna değil, “sükûnet” “düzen” ve “barışçı (burjuva) mutluluk” uğruna değil, fakat mücadele için, emeğin bütün sömürü ve baskılardan kurtularak tamamen özgürleştirilmesi mücadelesine yarayacağı için ve bunları gerçekleştirdiği ölçüde önemlidir. Sadece bu amaç için ve sadece bu amaca ulaşmakta yardımcı olduğu ölçüde. Duma’daki koltuklar ve bütün seçim kampanyası bizim için önemlidir. İşçilerin partisi bütün umudunu kitlelere bağlamıştır; korkmayan, pasif bir şekilde boyun eğmeyen, boyunduruklarını alçakgönüllülükle taşımayan, fakat politik bilince sahip, talepkâr ve militan kitlelere bağlamıştır. İşçilerin partisi Kara-100’ler tehlikesi umacısı ile dar kafalıları korkutma beylik liberal metodunu aşağılamalıdır. Sosyal-Demokratların bütün görevi, kitlelerin gerçek tehlikenin bilincine varmalarını sağlamak, kuvvetleri Duma’da yatmayan ve Rusya’nın geleceği sorununu Duma dışında çözecek olan bu güçlerin Duma müzakerelerinde tam ifadesini bulmayan mücadeledeki gerçek amaçlarının bilincine varmalarını sağlamaktır.”
(Lenin, Burjuva Partilerinin ve İşçilerin Partisinin Duma Seçimlerine Karşı Tavırları, Toplu Eserler,Cilt 11)
Seçimler, Komünistlerin, geniş geri politik bilinçli proleter, yarı-proleter ve proleter olmayan emekçi kitlelerin liberal aldatmacaların ve süslü hayallerin kuyruğundan kurtarılması, bunların sınıf bilinçli proletaryanın politik önderliğinde bağımsız devrimci eyleme teşvik edilmesi için mücadelesinin zeminlerinden biridir:
“… İşçilerin partisi, kitleleri Kadet burjuvazisinin gizli seçim hilelerine karşı, onların 'bize güvenin, Kara-100’ler tehlikesine karşı mücadeleyi bize, avukatlara, profesörlere, aydın toprak ağalarına emanet edin' şeklindeki aptallaştırıcı feryatlarına karşı uyarır.
“… İşçilerin partisi kitlelere: Sadece kendi sosyalist bilincinize ve sosyalist örgütünüze güvenin, demektedir. Mücadelede önceliği ve önderlik etme hakkını liberal burjuvaziye teslim etmek demek özgürlük davasını tumturaklı cümlelere, son moda ve aşırı süslü tabelaların bayağı parlaklığına satmak demektir. Duma’daki hiç bir Kara-100 tehlikesi, liberal burjuvaziyi, onun sloganlarını, adaylarını ve onun politikasını körü körüne takip eden kitlelerin zihinlerindeki çürüme kadar zararlı olamaz.
İşçilerin partisinin hitap ettiği kitleler arasından sayıca en fazla olanlar köylüler ve küçük burjuvazinin çeşitli kesimleridir. Bu kesimler Kadetlerden daha kararlıdır, daha namusludur ve bin kere daha fazla dövüşme yetenekleri vardır, fakat politikada onlar çoğunlukla Kadet gevezeleri tarafından yönetilirler. Hatta şimdi bile militan proletarya ile uzlaşıcı burjuva arasında karar verememektedirler.
Kadet’le birlikte olan blokların savunucuları, sadece proletaryaya ve bütün özgürlük davasına zarar vermekle kalmıyorlar. Onlar, şehir ve kır yoksulları arasındaki politik bilincin gelişmesine de zararlı olmaktadırlar. Ve onlar, bunları liberal burjuvazinin etkisinden kurtarmak olan acil görevlerini yerine getirmiyorlar.”
(Lenin, aynı yazıdan)
Komünistler çok sınırlı bir söz hakkından bile devrimci amaçlarla yararlanmalıdır ve yararlanabilir:
“Gerici Duma toprak sahiplerine yönetimi, gücü; burjuvaziye pazarlıklarını yapabileceği bir alanı ve proletaryaya da çok az bir söz hakkı veriyor. Bu durumda küçük söz hakkı önemli bir faktör oluyor. Bu küçük söz hakkına gereksinmemiz var. Seçim kampanyasına, kitle içinde devrimci çalışma yapabilmek için ihtiyaç duymaktayız.”
(Lenin, Dördüncü Duma Seçim Kampanyası ve Devrimci Sosyal-Demokratların Görevleri, 1912, Toplu Eserler Cilt 18)
Komünistler seçimlere hangi koşullarda katılır, hangi koşullarda seçimleri boykot eder? Aktif boykot nedir ve ne değildir?
En demokratik ülkelerde bile en geniş yığınların kaderini ilgilendiren en önemli devlet işleri asla parlamentolarda çözülmez:
“Birkaç yılda bir, egemen sınıfın hangi temsilcisinin halkı parlamentoda temsil edeceğine ve ezeceğine karar vermek - sadece parlamenter-meşruti monarşilerde değil, aksine en demokratik cumhuriyetlerde de burjuva parlamentarizminin gerçek özü budur.”
(Lenin, Devlet ve Devrim, 1917, İnter yay., s. 60)
“… Amerika’dan İsviçre’ye, Fransa’dan İngiltere’ye, Norveç’e vs. dek parlamenter olarak yönetilen herhangi bir ülkeye bakın: asıl “devlet” işleri, kulislerin ardında daireler, özel kalem odaları, genel kurmaylar tarafından yapılır. Parlamentolarda sadece laklak edilir, hem de “sıradan halk”ı kafese koymak özel amacıyla.”
(Lenin, aynı yerde, s. 61)
Ancak devrimci bir durumun olmadığı koşullarda komünistler bu burjuva laklakhanelerinden bile devrimin propagandası için yararlanmasını bilmek zorundadır:
“… Bakanlar ve profesyonel parlamenterler, günümüzün proletarya hainleri ve “işadamı” sosyalistleri, parlamentarizmin eleştirisini tamamen anarşistlere bıraktılar ve bu şaşılası kurnazca nedenden dolayı parlamentarizmin her türlü eleştirisine “anarşizm” diye karşı çıktılar!! “İleri” parlamenter ülkelerin proleterlerinin, Scheidemann, David, Legien, Sembat, Renaudel, Henderson, Vandervelde, Stauning, Branting, Bissolati ve ortakları gibi “sosyalistler”i gördüğünde iğrenerek, oportünizmin ikiz kardeşi olmasına rağmen anarko-sendikalizme gittikçe daha fazla sempati göstermesi asla şaşırtıcı değildir.
Fakat Marx için devrimci diyalektik, Plehanov, Kautsky vb.nin boş bir moda sözcük, bir çocuk oyuncağı haline getirdiği şey değildi. Marx, özellikle devrimci durumun olmadığı koşullarda burjuva parlamentarizmi “ahırı”ndan dahi yararlanmayı bilmeyen anarşizmle ilişkiyi acımasızca koparmayı bildi; fakat aynı zamanda parlamentarizmin gerçekten devrimci proleter bir eleştirisini yapmayı da bildi.”
(Lenin, aynı yerde, s. 59-60)
Boykot sorununun ortaya konulması somut durumun somut tahlilinden ayrı ele alınamaz:
“boykot sorunu… bu sorun somut tarihsel durumdan ayrı ele alınamaz.”
(Lenin, Sosyal-Demokratlar ve Seçim Anlaşmaları, TE, Cilt 11)
Parlamentarizmin tarihsel olarak ömrünü doldurmuş bir kurum olması, onun her yerde ve her zaman pratik politikada da ömrünü doldurmuş, işlevsizleşmiş bir kurum olduğunu, devrimcilerin onu kullanmaktan kaçınması gerektiğini göstermez. Lenin “… tarihsel ve siyasal bakımdan ömrünü doldurmuş olan parlamentarizmin mücadele biçimlerine her türlü geri dönüş… kesinlikle reddedilmelidir” diyen Alman radikallerine karşı:
“Bu gülünçlüğe varan bir kendini beğenmişliktir ve açıkça yanlıştır. Parlamentarizme “geri dönüş”! Yoksa Almanya artık bir Sovyet Cumhuriyeti mi? Herhalde değil! Öyleyse bir “geri dönüş”ten nasıl söz edilebilir? Bu bir safsata değil midir?
Parlamentarizm “tarihsel olarak ömrünü doldurmuştur.” Bu propaganda anlamında doğrudur. Fakat pratikte parlamentarizmin altedilmiş olmaktan çok uzak olduğunu herkes bilir. Kapitalizmi birçok on yıllar önce, hem de çok haklı olarak, “tarihsel olarak ömrünü doldurmuş” ilân etmek mümkündü, fakat bu kesinlikle kapitalizm zemininde çok uzun ve çok inatçı bir mücadele sürdürme zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Parlamentarizm dünya tarihi anlamında “tarihsel olarak ömrünü doldurmuştur”, yani burjuva parlamentarizmi çağı son bulmuş, proletarya diktatörlüğü çağı başlamıştır. Bu tartışma götürmez. Fakat dünya tarihinde ölçek on yıllardır. Yirmi yıl önce ya da sonra, dünya tarihi ölçeği bakımından önemli değildir, -dünya tarihi açısından- yaklaşık olarak bile hesaplanamayacak önemsiz bir meseledir. Fakat tam da bu yüzden, pratik politikanın bir sorununda dünya tarihi ölçeğine dayanmak en büyük teorik yanlıştır.
Parlamentarizm “politik olarak ömrünü doldurdu” mu? Bu bambaşka bir sorundur. Bu doğru olsaydı, “radikaller”in pozisyonu sağlam olurdu. Ve bunu çok esaslı bir tahlille kanıtlamak gerekirdi, fakat “radikaller” böyle bir tahlile yanaşmayı bile bilmiyorlar.
… Birincisi, Alman “radikaller”i, bilindiği gibi daha Ocak 1919’da, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi müstesna politik liderlerin görüşünden farklı olarak, parlamentarizmi “politik olarak ömrünü doldurmuş” sayıyorlardı. Bilindiği gibi “radikaller” yanılmışlardır. Salt bu bile, parlamentarizmin “politik olarak ömrünü doldurmuş” olduğu tezini derhal ve temelden yıkar.
… Frankfurtlu “radikaller” grubunun broşüründe şunları okuyoruz:
“... Hâlâ Merkez’in (katolik ‘Merkez’ Partisi’nin) politikasını izleyen milyonlarca işçi karşı-devrimcidir. Kır proleterleri karşı-devrimci birliklerin alaylarını oluşturur.”
Bütün bunların fazla tumturaklı ifade edildiği ve abartılı olduğu hemen görülür. Fakat burada anlatılan temel olgu tartışma götürmez; ve “radikaller”in bunu kabul etmeleri, hatalarını son derece çarpıcı biçimde gösterir. Eğer “milyonlarca” ve “alaylarla” proleter yalnızca genelde parlamentarizmden yana değil, aynı zamanda hatta doğrudan “karşı-devrimci” ise, parlamentarizmin politik olarak ömrünü doldurduğundan nasıl söz edilebilir!? Almanya’da parlamentarizmin politik olarak henüz ömrünü doldurmadığı açıktır. Almanya’da “radikaller”in kendi arzularını, kendi ideolojik-politik konumlarını nesnel gerçeklik gibi gördükleri açıktır. Bu, devrimcilerin yapabileceği en tehlikeli hatadır. Çarlığın son derece barbar ve vahşi boyunduruğunun özellikle uzun bir dönem boyunca ve çeşitli biçimlerde, çeşitli eğilimlerde devrimciler ortaya çıkardığı; hayran olunacak özveri, coşku, kahramanlık ve iradeye sahip devrimciler yarattığı Rusya’da, devrimcilerin bu hatasını çok yakından izledik, özel bir dikkatle inceledik, bu hatayı çok iyi tanıyoruz ve bu nedenle başkalarında da hemen açıkça görüyoruz. Almanya’da komünistler için parlamentarizm elbette “politik olarak ömrünü doldurmuş”tur, fakat önemli olan tam da, bizim için ömrünü doldurmuş olanı, sınıf için, kitle için ömrünü doldurmuş görmemektir. Tam da burada bir kez daha “radikaller”in yargıda bulunmayı bilemediklerini, sınıfın partisi olarak, kitlelerin partisi olarak davranmayı bilemediklerini görüyoruz. Sizler, kitlelerin seviyesine, sınıfın geri kesimlerinin seviyesine inmemekle yükümlüsünüz. Bu tartışma götürmez. Onlara acı gerçeği söylemekle yükümlüsünüz. Onların burjuva-demokratik ve parlamenter önyargılarını adlı adınca çağırmakla yükümlüsünüz. Fakat aynı zamanda, (sadece sınıfın komünist öncüsünün değil) tüm sınıfın, (sadece emekçi kitlenin ileri unsurlarının değil) tüm emekçi kitlenin gerçek bilinç ve olgunluk seviyesini soğukkanlılıkla izlemekle yükümlüsünüz.
“Milyonlar” ve “lejyonlar” değil, sadece sanayi işçilerinin oldukça önemli bir azınlığı katolik papazların peşinden, kır işçilerinin önemli bir azınlığı junkerlerin ve büyük köylülerin peşinden gitse bile, bundan, hiç kuşkusuz, Almanya’da parlamentarizmin henüz ömrünü doldurmadığı, parlamento seçimlerine ve parlamento kürsüsünden mücadeleye katılmanın, devrimci proletaryanın partisi açısından, tam da kendi sınıfının geri katmanlarını eğitmek için, tam da ezilen, korkutulmuş ve bilinçsiz kır kitlelerini uyandırıp aydınlatmak için mutlak bir yükümlülük olduğu sonucu çıkar.”
(Lenin, “Sol Radikalizm” Komünizmin Çocukluk Hastalığı, İnter yay., s. 52-55, vurgular Lenin’in)
Devrimci proletarya, gerici parlamentoları dağıtacak güce henüz ulaşamadığı sürece, gerici seçimlerden ve parlamentolardan yararlanmak zorundadır:
“… Burjuva parlamentosunu ve tüm diğer gerici kurumları dağıtacak güçte olmadığınız sürece, bu kurumlar içinde çalışmakla yükümlüsünüz, çünkü tam da buralarda hâlâ, papazlar tarafından ve kırın yalıtılmışlığı nedeniyle aptallaştırılan işçiler bulunmaktadır. Aksi takdirde birer geveze olmak tehlikesiyle karşı karşıyasınız demektir.
Üçüncüsü, “radikal” komünistler, biz Bolşevikler hakkında çok iyi şeyler söylüyorlar. Bazen insanın şöyle diyesi geliyor: keşke bizi daha az övseler de, Bolşeviklerin taktiğine daha fazla vâkıf olsalardı, onu daha iyi öğrenselerdi! Biz Rusya’da Eylül-Kasım 1917’de burjuva parlamentosu seçimlerine, Kurucu Meclis seçimlerine katıldık. Taktiğimiz doğru muydu, değil miydi? Eğer değilse, bu açıkça söylenmeli ve kanıtlanmalıdır; uluslararası komünizmin doğru bir taktik ortaya çıkarması için bu zorunludur. Eğer doğruysa, o zaman bundan belli sonuçlar çıkarmak gerekir. Elbette Rusya’nın koşullarıyla Batı Avrupa’nın koşullarını aynılaştırmak söz konusu olamaz. Fakat özellikle “parlamentarizm politik olarak ömrünü doldurmuştur” tezinin ne anlama geldiği sorununda, bizim deneyimimiz mutlaka tam bir şekilde değerlendirilmelidir, çünkü somut deneyimler değerlendirilmezse, bu tür tezler kolaylıkla boş bir safsataya dönüşür. Eylül-Kasım 1917’de biz Rus Bolşeviklerinin, Rusya’da parlamentarizmin politik olarak ömrünü doldurduğunu varsaymaya, herhangi bir batılı komünistten daha fazla hakkımız yok muydu? Elbette vardı, çünkü önemli olan burjuva parlamentoların uzun süreden beri mi, yoksa kısa süreden beri mi var oldukları değil, geniş emekçi kesimlerin (düşünsel, politik, pratik olarak) Sovyet düzenini kabul etmeye ve burjuva-demokratik parlamentoyu dağıtmaya (ya da dağıtılmasına izin vermeye) ne ölçüde hazır olduklarıdır. Rusya’da Eylül-Kasım 1917’de kentlerde işçi sınıfının, askerlerin ve köylülerin, bir dizi özel durum sonucunda, Sovyet düzenini tanımaya, en demokratik burjuva parlamentosunu bile dağıtmaya olağanüstü iyi hazırlanmış olduğu tamamen tartışma götürmez ve kesinlikle sabit bir tarihsel olgudur. Ve buna rağmen Bolşevikler Kurucu Meclis’i boykot etmediler, bilakis siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesinden önce ve sonra seçimlere katıldılar. Bu seçimlerin son derece değerli (ve proletarya için son derece yararlı) politik sonuçlar ortaya çıkardığını, yukarıda sözü edilen Rusya’da Kurucu Meclis seçimleri üzerine materyali ayrıntılı biçimde tahlil eden makalede kanıtladığımı umuyorum.
Buradan şu tartışma götürmez sonuç çıkar: Sovyet Cumhuriyetinin zaferinden birkaç hafta önce, evet hatta böyle bir zaferden sonra bile burjuva-demokratik parlamentoya katılmak, devrimci proletaryaya sadece zarar vermemekle kalmaz, aynı zamanda geri kitlelere bu tür parlamentoların neden dağıtılmayı hakettiğini kanıtlamayı kolaylaştırır, bunların dağıtılmasının başarısını kolaylaştırır, burjuva parlamentarizminin “politik olarak aşılması”nı kolaylaştırır. Bu deneyimi hesaba katmamak ve aynı zamanda taktiğini uluslararası ölçekte (dar ya da tek yönlü ulusal değil, uluslararası taktik olarak) hazırlamak zorunda olan Komünist Enternasyonal’e aidiyet iddiasında bulunmak, ağır bir hata işlemek ve enternasyonalizmi sözde kabul ederken, pratikte ondan sapmak demektir.
… Biz Bolşevikler karşı-devrimci parlamentolara katıldık ve deneyim, proletaryanın devrimci partisi için bu katılımın, tam da Rusya’da birinci burjuva devrimin (1905) ardından bu katılımın, sadece faydalı değil, aynı zamanda ikinci burjuva devrimini (Mart [Şubat] 1917) ve daha sonra da sosyalist devrimi (Kasım [Ekim] 1917) hazırlamak için zorunlu olduğunu göstermiştir. İkincisi… Parlamentonun karşıdevrimin organı ve “merkezi” haline gelmesinden (gerçekte hiçbir zaman “merkez” olmamıştır, olamaz da; bunu da geçerken belirtmiş olalım) ve işçilerin Sovyetler biçiminde kendi iktidar organlarını yaratmalarından, işçilerin kendilerini Sovyetlerin parlamentoya karşı mücadelesine, parlamentoyu Sovyetler tarafından dağıtmaya -düşünsel, siyasal ve teknik olarak- hazırlamaları gerektiği sonucu çıkar. Fakat buradan asla, karşı-devrimci bir parlamento içinde bir Sovyet muhalefetinin var olmasının böyle bir dağıtmayı zorlaştıracağı ya da kolaylaştırmayacağı sonucu çıkmaz. Denikin ve Kolçak’a karşı muzaffer mücadelemizde biz, onların saflarında bir proleter muhalefetin, bir Sovyet muhalefetinin varlığının, zaferlerimiz için olmasa da olur olduğunu bir kez bile fark etmedik. Kurucu Meclis’in 18 (5) Ocak 1918’de dağıtılmasının tarafımızdan zorlaştırılmadığını, tersine, dağıtılan karşı-devrimci Kurucu Meclis içinde bir tutarlı Bolşevik, bir de tutarsız Sovyet muhalefeti, Sol Sosyal-Devrimci muhalefetin varlığıyla kolaylaştırıldığını çok iyi biliyoruz. Bu tezlerin yazarları tam bir kafa karışıklığı içine düşmüşler ve devrimler zamanında, gerici parlamentonun dışındaki kitle eylemlerini, bu parlamentonun içindeki devrim yanlısı (ya da daha iyisi: devrimi doğrudan destekleyen) bir muhalefetle birleştirmenin özellikle yararlı olduğunu kanıtlayan -eğer bütün devrimlerin değilse- bir dizi devrimin deneyimlerini unutmuşlardır. Hollandalılar ve genel olarak “radikaller” burada, hiçbir zaman gerçek bir devrime katılmamış ya da devrimler tarihi üzerine derinleşmemiş, ya da safça, belirli bir gerici kurumu öznel olarak “reddetme”yi, bir dizi nesnel etkenin bileşik eylemiyle o kurumun gerçekten yıkılmasıyla bir sayan devrim doktrinerleri gibi yargıda bulunuyorlar.
… Elbette eskiden olduğu gibi ve genel olarak burjuva parlamentolara katılmayı reddetmenin, koşullar ne olursa olsun yanlış olduğunu iddia edenler hata etmiş olurlar.
Burada boykotun hangi koşullarda yararlı olacağını formüle etme çabasında bulunmam mümkün değil, çünkü bu yazının görevi çok daha mütevazidir: uluslararası komünist taktiğin bazı acil güncel sorunlarıyla bağıntılı olarak Rus deneyimlerini değerlendirmek amacındadır. Rus deneyimi bize, Bolşevikler tarafından boykotun bir kez (1905) başarılı ve doğru, bir başka kez de (1906) yanlış uygulanışını verdi. Birinci durumun tahlili bize, kitlelerin parlamento-dışı devrimci eyleminin (özellikle grev hareketinin) olağanüstü hızla büyüdüğü, proletarya ve köylülüğün hiçbir kesiminin gerici iktidarı destekleyemeyeceği, devrimci proletaryanın grev eylemi ve tarım hareketiyle geri kalmış büyük kitleler üzerinde etki sağladığı bir anda gerici bir iktidar tarafından gerici bir parlamentonun toplantıya çağrılmasını engellemeyi başardığımızı gösterir. Bu deneyimin bugünkü Avrupa koşullarına uygulanamayacağı tamamen açıktır. Hakeza, yukarıda belirttiğimiz argümanlar temelinde, Hollandalıların ve “radikaller”in, parlamentoya katılmayı reddetmeyi koşullu da olsa savunmalarının kökten yanlış ve devrimci proletaryanın davasına zararlı olduğu da tamamen açıktır.
Batı Avrupa’da ve Amerika’da parlamento, işçi sınıfı içinden ileri devrimcilerin özel nefretini kazanmıştır. Bu tartışma götürmez. Bu kesinlikle anlaşılırdır, çünkü savaş sırasında ve sonrasında parlamentodaki sosyalist ve sosyal-demokrat temsilcilerin büyük çoğunluğunun davranışından daha adice, daha alçakça, daha çirkin bir şey düşünmek zordur. Ne var ki, herkes tarafından kabul edilen bu kötülükle nasıl savaşmak gerektiği sorunu çözüme bağlanırken, kendini bu ruh hallerine kaptırmak sadece akılsızlık değil, aynı zamanda doğrudan cinayet olurdu … Kitlelerde devrimci ruh hali olmadan, böyle bir ruh halinin gelişmesini teşvik eden koşullar olmadan, devrimci bir taktik elbette eyleme dönüştürülemez, fakat Rusya’da bizler son derece uzun, ağır, kanlı deneyimlerle, devrimci taktiğin sadece devrimci ruh hali üzerine kurulamayacağı gerçeğini öğrendik. Taktik, her verili devletin (ve onu çevreleyen devletlerin ve tüm devletlerin, yani dünyadaki tüm devletlerin) tüm sınıf güçlerinin soğukkanlı ve sımsıkı nesnel bir değerlendirmesine ve devrimci hareketlerin deneyimlerinin hesaba katılmasına dayandırılmak zorundadır. “Devrimci zihniyetini” parlamenter oportünizmi sadece lanetlemekle, parlamentoya katılmayı sadece reddetmekle ifade etmek çok kolaydır, fakat bu tam da çok kolay olduğu için, zor, son derece zor görevin çözümü olamaz. Avrupa parlamentolarında gerçekten devrimci bir parlamento fraksiyonu yaratmak, Rusya’da olduğundan çok daha zordur. Elbette. Fakat bu tam da, 1917’nin son derece özgün somut tarihsel koşulları içinde Rusya’nın sosyalist devrime başlamasının kolay olduğu, buna karşılık sosyalist devrimi sürdürüp sonuna kadar götürmesinin Avrupa ülkelerine göre daha zor olacağı yolundaki genel gerçeğin sadece özel bir ifadesidir. … Bu zorluktan “kaçınmayı”, gerici parlamentolardan devrimci amaçlarla yararlanmak gibi çetin bir sorunun üstünden “atlayarak” gerçekleştirmeyi denemek tam bir çocukluktur. Hem yeni bir toplum yaratmak istiyorsunuz, hem de gerici bir parlamentoda inançlı, özverili, yiğit komünistlerden kurulu bir parlamento fraksiyonu yaratmanın güçlüklerinden korkuyorsunuz! Bu çocukluk değil midir? Eğer Almanya’da Karl Liebknecht ve İsveç’te Z. Höglund, tabandan kitle desteği yokken bile gerici parlamentolardan devrimci amaçlarla yararlanmanın örneğini verebildilerse, savaştan sonra kitlelere egemen olan düş kırıklığı ve öfke göz önüne alındığında hızla gelişen bir devrimci partinin, en kötü parlamentolarda bile devrimci bir fraksiyon kurması nasıl mümkün olmaz? İşte tam da bunun için, Batı Avrupa’da işçilerin geri kesimleri ve daha çok da küçük köylüler, Rusya’dakinden daha fazla burjuva-demokratik ve parlamenter önyargılara kapılmış oldukları için, tam da bu yüzden komünistler, ancak burjuva parlamentosu gibi kurumların içinden bu önyargıları teşhir etme, ortadan kaldırma, aşma mücadelesini, bu uzun süreli, inatçı, hiçbir zorluktan çekinmeyen mücadeleyi yürütebilirler (ve yürütmelidirler).
Alman “radikaller”i partilerinin kötü “liderler”inden yakınıyor ve umutsuzluğa düşüyorlar, hatta işi “liderler”i “yadsıma” gülünçlüğüne vardırıyorlar. Fakat “liderler”i çoğunlukla illegalitede saklamanın zorunlu olduğu koşullarda, iyi, güvenilir, sınanmış, otorite sahibi “liderler” yetiştirmek zordur. Ve legal çalışmayla illegal çalışmayı birleştirmeden, “liderler”i başka şeylerin yanı sıra parlamento arenasında da sınamadan bu zorluğun üstesinden gelmek olanaksızdır. En sert, en amansız ve en uzlaşmaz eleştiriler, parlamentarizme ve parlamenter faaliyete karşı değil, parlamento seçimlerinden ve parlamento kürsüsünden devrimci, komünist tarzda yararlanmasını bilmeyen liderlere karşı yöneltilmelidir, hele de bunu istemeyen liderlere karşı daha şiddetli yöneltilmelidir. Ancak böyle bir eleştiri -elbette işe yaramaz liderlerin uzaklaştırılması ve yerlerine işe yarayanların getirilmesiyle birleştirildiğinde- yararlı ve semereli bir devrimci çalışma olacaktır; aynı zamanda hem işçi sınıfına ve emekçi yığınlara layık olabilmeleri için “liderler”i eğiten, ve hem de kitlelerin politik durumda yönlerini doğru saptamalarını ve bu durumdan doğan çok karmaşık ve karışık görevlerini anlamalarını sağlayacak yararlı ve semereli bir devrimci çalışma olacaktır.”
(Lenin, “Sol Radikalizm” Komünizmin Çocukluk Hastalığı, 1921, İnter yay., s. 55-63, vurgular Lenin’in)
“Aktif boykot” nedir ve ne değildir?
Aktif boykot seçimlerden yararlanmamak anlamına gelmez.
“... Duma’nın aktif boykotu ne anlama gelmektedir? Boykot seçimlere katılmayı reddetmek anlamına gelir. … Aktif boykot sadece seçimlere katılmamak demek değildir; bu aynı zamanda seçim mitinglerinin Sosyal-Demokratik ajitasyon ve örgütlenme için en geniş şekilde kullanılması anlamına gelir. Bu mitingleri kullanmak bunlara hem legal (seçmen listelerine kayıt olarak) hem de illegal olarak girmenin yollarını bulmak, buralarda bütün sosyalistlerin bütün programının ve görüşlerinin açıklanması, Duma’nın bir sahtekarlık ve şarlatanlık olarak teşhir edilmesi ve kurucu bir meclis için çağrıda bulunmak anlamına gelir.”
(Lenin, Devlet Dumasını Boykot Etmeli miyiz?, 1906, Toplu Eserler, Cilt 10)
Aktif boykot iktidarın alınması için dolaysız devrimci eyleme çağıran sloganlar olmadan anlamsızdır.
“… Pasif katılmamadan farklı olarak, bir aktif boykot ajitasyonun on katına çıkarılmasını, her yerde mitingler düzenlenmesini, oralara ancak zor yoluyla girebilecek olsak bile seçim mitinglerinden yararlanmayı, gösteriler, politik grevler, vb. vb. düzenlemeyi gerektirir.
… Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi, “bir aktif boykot” ajitasyon, insanları kazanma, devrimci güçlerin daha geniş bir ölçekte, iki katına çıkarılmış bir enerjiyle örgütlenmesi ve iki katı baskıyla yüklenmek anlamına gelir. Ne var ki, böyle bir çalışma, açık, kesin ve dolaysız bir slogan olmadan düşünülemez. Bu slogan da yalnızca silahlı ayaklanma olabilir.”
(Lenin, Bulygin Dumasının Boykotu ve Ayaklanma, Toplu Eserler, 1905, Cilt 9)
“Aktif boykot” taktiği, ancak devrimin silahlı ayaklanmaya doğru geliştiği koşullarda ve ancak dolaysız ayaklanma sloganıyla birlikte savunulabilir:
“... aktif boykot, Rusya devriminin deneyiminin de gösterdiği gibi, ancak devrimin silahlı ayaklanmaya doğru gelişmekte olan çok yaygın, her yeri kapsayan ve hızlı bir tırmanışı koşullarında, … Sosyal-Demokratların doğru taktiğidir.
“... bu koşulların yokluğunda, ikinci Duma örneğinde olduğu gibi, bir devrimci dönemin bütün koşulları hazır bulunsa bile, devrimci Sosyal-Demokratların doğru taktiği seçimlere katılmadır.
“... kitlelere Duma’yı boykotun kendi başına işçi sınıfı hareketini ve devrimci mücadeleyi daha yüksek bir düzeye çıkarmaya muktedir olmadığını, ve boykot taktiğinin ancak bizim sendikal yükselişi devrimci bir saldırıya dönüştürme çabalarımız başarılı olduğu takdirde uygun olacağını açıklamak [gerekir].”
(Lenin, RSDİP’nin Üçüncü (İkinci Tüm-Rusya) Konferansı, 1907, Toplu Eserler, Cilt 13)
Türkiye’deki devrimci ve komünist gruplar içinde kimileri de, dolaysız ayaklama çağrısının koşullarının olmadığı bir ortamda ve böyle bir çağrı olmadan, üzerinde devrimci sloganlar yazan pusulaları sandığa atmaya çağırmak gibi yöntemleri “aktif boykot” olarak adlandırırken, kimileri de bu aynı yöntemin seçimlere katılmanın bir biçimi olduğunu veya en azından “boykot olmadığını” vb. savunmaktadır. Bunlar birer sofizmden başka bir şey değildir. Gerçekte bu tür yöntemler ne “aktif boykot”tur, ne de seçimlere katılmadır. Komünistler işçilere ve emekçi kitlelere seçimlere katılmayı mı, yoksa katılmamayı (ve ayaklanmayı) mı önerdiklerini açık ve kesin olarak açıklamak durumundadır:
“Yoldaş B.K.’nın Kommunismus No. 18’deki daha önce sözünü ettiğim makalesi, günümüz Avrupasında parlamentoları boykot etme taktiklerine sempati duymasının hatalılığını son derece canlı, çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Yazar “sendikalist boykot” ve “pasif” boykottan kendisini ayırmakta ama aynı zamanda özel bir tür “aktif” (Ah, ne “Sol”!...) boykot icat etmektedir ki bu noktada onun akıl yürütmesinin hatalarının ne kadar büyük olduğunu çok çarpıcı biçimde açığa vurmaktadır.
'Bir aktif boykot', diye yazıyor, 'Komünist Partisinin kendisini sadece seçimlere katılmama sloganıyla sınırlamaması, ama, boykotun çıkarları için, sanki seçimlere katılıyormuş gibi ve sanki onun ajitasyonu ve eylem mümkün olan en büyük işçi oyunu almayı sağlamak için tasarlanmış gibi olması anlamına gelir.'
Bu bir incidir. Bu anti-parlamentarizmi hiçbir eleştirinin yapamayacağı kadar çökertmektedir. 'Sanki' seçimlere katılıyormuşçasına düzenlenmiş bir 'aktif' boykot!! Uyanmış ve yarı-uyanmış işçiler ve köylüler seçimlere ciddi oranda katılıyor, çünkü onların kafasında hala burjuva-demokratik önyargılar vardır, hala bu önyargıların etkisi altındadır onlar. Ve uyanmamış (bazen 'yüksek-kültürlü' olmasına rağmen) küçük burjuvaziye bu önyargılardan kendi deneyimleriyle kurtarmalarına yardım etmek yerine, parlamentolara katılmaktan uzak durmamız ve her türlü adilikten ve her türlü burjuva zehirden arındırılmış taktikler icat etmekle kendi kendimizi eğlendirmemiz söyleniyor.
Bravo, bravo, Yoldaş B. K.! Anti-parlamentarizm savunmanızla bu aptallığın benim kendi eleştirimle başarmayı düşünebileceğimden çok daha erken yok edilmesi için bize yardım ediyorsunuz.”
(Lenin, Kommunismus, 1920, Toplu Eserler, Cilt 31)
Komünistler seçim ve parlamento çalışmalarını devrimin ve proletaryanın bağımsız siyasal örgütlenmesinin belli bir aşamadaki görevlerine tabi kılar
Komünistler seçim kampanyalarını ve parlamentodaki faaliyetlerini, proletaryanın bağımsız sınıf partisi olarak örgütlenmesinin çıkarlarına ve belli bir ülkedeki devrimin mevcut aşamasında proletaryanın özel görevlerine tabi kılmak zorundadır:
“... Sosyal-Demokratlar parlamentarizmi (temsili meclislere katılımı) proletaryanın aydınlatılmasının ve onun bağımsız bir sınıf partisi olarak örgütlenmesinin araçlarından biri olarak, işçilerin kurtuluşu uğruna verilen politik mücadelenin yöntemlerinden biri olarak görürler. Bu Marksist bakış açısı Sosyal-Demokrasiyi bir yanda burjuva demokrasisinden öte yanda anarşizmden radikal şekilde ayırır. Burjuva liberalleri ve radikaller parlamentarizmi genel olarak devlet işlerini yönetmenin “doğal” ve biricik normal ve meşru yöntemi olarak görürler ve sınıf mücadelesini ve modern parlamentarizmin sınıf karakterini inkar ederler.
Burjuvazi işçilerin gözüne parlamentarizmin burjuva baskısının bir aracı olduğunu görmelerini engellemek ve parlamentarizmin tarihsel öneminin sınırlılığını kavramalarını engellemek için atgözlükleri takmakta mümkün olan her yolu ve her fırsatı kullanırlar. Anarşistler de aynı şekilde parlamentarizmin tarihsel olarak belirlenmiş olan önemini değerlendirmeyi başaramazlar ve bu mücadele yöntemini büsbütün reddederler. İşte bu nedenle Rusya’daki Sosyal-Demokratlar hem anarşizme hem de burjuvazinin eski rejimle parlamenter temelde bir uzlaşmaya varır varmaz devrimi durdurma çabalarına karşı kararlı bir mücadele yürütürler. Parlamentodaki faaliyetlerinin tamamen ve mutlak biçimde işçi sınıfı hareketinin genel çıkarlarına ve proletaryanın mevcut burjuva-demokratik devrimdeki özel görevlerine tabi kılarlar.
Buradan çıkan ilk sonuç Sosyal-Demokratların Duma kampanyasına katılımlarının diğer partilerin katılımdan tamamen farklı bir niteliğe sahip olmasıdır. Onlardan farklı olarak biz bu kampanyayı kendi içinde bir amaç olarak görmediğimiz gibi başlıca önemdeki bir olay olarak da görmüyoruz. Onlardan farklı olarak biz bu kampanyayı sınıf mücadelesinin çıkarlarına tabi kılıyoruz. Onlardan farklı olarak biz bu kampanyada, parlamenter reformlar için parlamentarizm sloganını değil, bir kurucu meclis için devrimci mücadele sloganın ileri sürüyoruz."
(Lenin, Sosyal-Demokratlar ve Seçim Anlaşmaları, 1906, Toplu Eserler, Cilt 11)
Bütün seçim kampanyalarında en önemli ilke proletaryanın siyasal bağımsızlığının korunmasıdır:
"... Bu söylediklerimizden seçim anlaşmaları konusunda ne sonuç çıkar? Her şeyden önce, bizim esas görevimiz sonuna kadar devrimci kalan tek sınıf olarak, muzaffer bir burjuva-demokratik devrimin mümkün olan biricik önderi olarak proletaryanın sınıf bilincinin ve bağımsız sınıf örgütünün geliştirilmesidir. Bu nedenle, seçimler ve Duma kampanyası süresince sınıf bağımsızlığı[nın korunması -ç.n.] bizim en önemli genel görevimizdir. Bu diğer, kısmi görevleri dışlamaz, ama ikinciler mutlaka buna tabi ve bununla uyumlu kılınmalıdır. Hem Marksizmin genel teorisi hem de uluslararası Sosyal-Demokrat hareketinin deneyimi tarafından doğrulanmış olan bu genel öncül bizim çıkış noktamız olmak zorundadır."
(Lenin, aynı yazıdan)
Proletarya partisinin henüz kazanılmamış olduğu koşullarda da komünistler diğer konularda olduğu gibi seçimlerde de proletaryanın bağımsız sınıf konumlarını korumalı ve “demokratik oyları bölme” türünden göşterişli argümanlara karşı çıkmalıdır:
“1848-49 Devriminin yenilgisinden sonra, '... partinin tamamen örgütsüz olduğu, ana akım içinde açıkça göze çarpan bir proleter akımın bulunmadığı..., ve proletaryanın tümüyle, burjuvazinin yalnız egemenliği altına değil, önderliği altına da düştüğü' koşullarda Marx, işçilerin seçimlerde burjuva demokratlarından bağımsız olarak kendi adaylarını göstermelerinin gerekliliğini belirtmek zorunda kalmıştı. Marx'ın, işçilerin ayrı kalmasının demokratik partiyi 'böleceği' yolundaki çok gösterişli demokratik ifadeleri çürütmesi gerekmişti (iyi mim koyun! - yalnızca dün birleşmiş ve ideolojik anlamda hâlâ birleşik olanı bölebilirsiniz). Marx, böyle sözlere kendilerini kaptırmamaları için Komünist Liga üyelerini uyarmak zorunda kalmıştı."
(Lenin, Geçici Devrimci Hükümet Üzerine, 1905, Toplu Eserler Cilt 8)
Komünistler seçim ittifaklarına nasıl yaklaşır?
Bolşevikler seçimlerde liberalleri (Kadet partisi) yalıtmak için Rusya devriminin o aşamasında devrimci demokrat konumdaki küçük-burjuva Narodnik partilerle anlaşma yapılabileceğini ilkesel olarak kabul etmiştir ama bunun için her şeyden önce benzer görüşlere sahip Narodnik partiler arasında devrimci olan ve olmayan partiler şeklinde kesin bir ayrım yapılması gerektiğini ortaya koyar:
"... St. Petersburg Sosyal-Demokratlarının Konferansı Halkçı Sosyalistleri reddederken haklıydı. Birincisi, ilkesel olarak doğruydu, çünkü Halkçı Sosyalist Parti hiç şüphe yok ki diğer Trudovik partilerinin tümünden daha sağda durmaktadır, daha güvenilmezdir ve Kadetlere daha yakındır. İkincisi, pratik politika bakış açısından doğruydu, çünkü politik kampanya sırasında kaçınılmaz olarak kendini açığa çıkaran Trudovik partileri arasındaki bölünme çizgisini doğru öngörmüştü.
… İşçilerin Partisi bütün işçilerin ve bütün yurttaşların daha güvenilir ve güvenilmez olan Trudovikler arasındaki gerçek farkı bilmesini sağlamaya özen gösterir…"
(Lenin, St. Petersburg Seçimleri ve 31 Menşevik'in İki Yüzlülüğü makalesinden, Lenin Toplu Eserler, Cilt 12)
Lenin, Menşevikleri ittifaklarında devrimci ve devrimci olmayan partilerin böyle kesin bir ayrımını gözetmeyen ilkesiz bir tutum sergiledikleri ve seçimler gibi önemli bir politik olayda kitlelerin partiler arasında kesin ve doğru ayrım çizgilerini görmelerini sağlama görevini reddettikleri için mahkum eder:
“... Halkçı Sosyalistler hakkında bütün bu yaygaradan ne sonuç çıkarmalıyız?
Bundan şu sonuç çıkar ki Menşevikler hiçbir ayrım gözetmeden ilkesiz bir şekilde küçük-burjuvaların bloğuna katılmıştır, ve bir seçim sırasında Sosyal-Demokratların görevi olan şeyi, yani, kitlelere partiler arasında kesin sınırlar çizmeyi öğretmekten aciz olduklarını kanıtlamışlardır."
(Lenin, aynı yazıdan)
Bolşeviklerin ilkesel tutumlarının popülist eğilimli Trudovik partilerinin kendi aralarında ayrışmasını sağlamasını Lenin önemli bir kazanım olarak görmüştür:
“... Bolşevikler ilke sorunlarında tutarlıydı. Resmi bir Sosyal-Demokrat organ adına heryerde yayınlanan açık bir kararla işe başladılar, bu karar herkesi Halkçı Sosyalist Partinin güvenilmezliği konusunda bilgilendiriyordu. Bolşevikler şimdi daha devrimci Trudoviklerin (SR’lerin) bizzat kendilerinin Halkçı Sosyalistlerin Trudovik bloğu terk edebileceklerini ve bunun da bloğun yıkılmasına yol açmayacağını açıklamaları sonucunu elde ettiler!
Bolşevikler devrimci Trudoviklerin oportünist Trudoviklerden ayrıştırılmasını başardılar. Menşevikler ise boğazlarına kadar oportünist bir küçük-burjuva bloğa batmış oldular"
(Lenin, aynı yazıdan)
Lenin liberallerle ittifak ve koltuk pazarlığı uğruna proleter ve devrimci-demokratik yığınların bölünmesinin Kara-100 tehlikesini azaltmayıp arttırdığını göstererek, oportünistlerin liberallerle ittifakın gerekçesi olarak başvurdukları "Kara-100'ler gelir" (bizdeki “Faşizm Gelir” yaygarasıyla karşılaştırılabilir) bahanesini boşa çıkarmıştır:
"... Gerçekten, Menşeviklerin ne söylediklerini bir düşünün: Sosyal-Demokratlarla Trudovikler arasında bir anlaşma Kara-100 tehlikesini arttıracaktır, çünkü Kadetlerin oylarını büyük oranda bölecektir! Pekâlâ, sevgili yoldaşlar! Peki size göre hangi durumda bir Kara-100 zaferi tehlikesi daha büyük olacaktır Kara-100'ler için olmayan oyların iki seçim listesine bölünmesi durumunda mı, yoksa üç listeye bölünmesi durumunda mı?
... 31 Menşevik bu beyin çatlatan problemin çözümü için herhangi bir ilkokul öğrencisinin yardımına başvurabilirler.”
(Lenin, aynı yazıdan)
İşçi sınıfına rağmen ve sınıftan gizli olarak yürütülen koltuk pazarlığı proletaryanın devrimci politikasıyla bağdaşmaz:
"... Menşevikler Kadetlerle onların yardımıyla Duma’ya adamlarını sokabilmek için işçilere rağmen pazarlık yürüttüler Sosyal-Demokratlardan küçük-burjuva bloğa ve küçük-burjuva bloktan Kadetlere bütün şu karşılıklı ziyaretlerin açıklaması bu kadar basittir işte.
Fazlaca saf olmayan hiç kimse Menşeviklerin eylemlerinin Kara-100 tehlikesi hakkındaki çığlıkların arkasına gizlemeye çalıştıkları gerçek amacını görmemeyi başaramaz.
... Menşevikler Duma'da Kadetlerden bir koltuk koparmak kaygısıyla değil de gerçekten Kara-100 tehlikesine karşı kaygıyla hareket ediyor olsalardı, Kadetlerle koltuk sayısı yüzüden bozuşabilirler miydi?
Bir sosyalist gerçekten bir Kara-100 tehlikesi olduğuna inanıyorsa ve bununla samimi olarak mücadele etmek niyetindeyse hiçbir pazarlık olmadan liberallere oy verir ve kendisine üç yerine iki koltuk teklif edildi diye görüşmeleri kesip atmaz."
(Lenin, aynı yazıdan)
Politik çizgide açıklık ve netlik, ittifaklarda devrimci ve devrimci olmayan partilerin kesin olarak ayırt edilmesi ve ikincilerle her türlü ittifakın kesin olarak reddedilmesi, seçimlerden devrimci amaçlar için yararlanmayı amaçlayan bir mücadelenin başarısının olmazsa olmaz garantileridir:
“... Bolşevikler ilke sorunlarında tutarlıydı. Resmi bir Sosyal-Demokrat organ adına heryerde yayınlanan açık bir kararla işe başladılar, bu karar herkesi Halkçı Sosyalist Partinin güvenilmezliği konusunda bilgilendiriyordu. Bolşevikler şimdi daha devrimci Trudoviklerin (SR’lerin) bizzat kendilerinin Halkçı Sosyalistlerin Trudovik bloğu terk edebileceklerini ve bunun da bloğun yıkılmasına yol açmayacağını açıklamaları sonucunu elde ettiler!
Bolşevikler devrimci Trudoviklerin oportünist Trudoviklerden ayrıştırılmasını başardılar. Menşevikler ise boğazlarına kadar oportünist bir küçük-burjuva bloğa batmış oldular."
(Lenin, aynı yazıdan)
Proletarya politik bağımsızlığını her zaman olduğu gibi seçimler için yürütülen kampanyalarda da mutlaka garanti altına alınmalıdır. Komünistler liberalizmin emekçi yığınları kendilerine ve düzen içi hedeflere bağlama çabalarını etkisiz kılmak amacıyla, liberallerden ve liberal yanılsamalardan bağımsız devrimci bir blok için mücadele edebilir ve etmelidir;
".... hiçbir koşulda yılmış ve ikiyüzlü Menşeviklerin gevezeliğini yaptıkları aptalca şeyi yapmamalıyız; devrimci bir bloğu ve Kadetlere karşı küçük-burjuva desteğini almayı asla reddetmemeliyiz.
Bolşevikler hiçbir tereddüt yaşamaksızın daha en başından doğru yolu tuttukları için, Trudoviklerin istikrarsızlığı ve işçilerin partisinin (tabii ki onun oportünist teferruatı dışarıda tutulduğunda) kararlılığı herkes için açık hale gelmiştir. Sosyal-Demokrat proletaryanın, diğer bütün unsurları Kara-100'lere ve liberallere karşı yönlendirerek, bütün küçük burjuva partileri ve akımları Kadet ideolojisinin ve Kadet politikasının etkisinden kurtararak, ve Trudovikler arasındaki devrimci ve oportünist grupların güvenilirlik ve yeterlilik derecelerine tüm kamuoyunun önünde açıkça saptayarak, kendi bağımsız yolundan gideceği herkes için açık hale gelmiştir.
Ve şimdi, Kadet hayırseverliğinin acı tadını tattıktan ve Kadetlerle mücadeleye hazır hale gelmişlerken bütün Trudovikleri yönetmekten korkmak, bağışlanamaz bir çocukluk ve politik omurgasızlığın bir göstergesi olacaktır.
Kadetlerle pazarlığa dolanmış Menşevikler şimdi kendileri de kabul etmek zorunda kalıyorlar ki, kendilerine rağmen "Sosyal-Demokratların ve Trudoviklerin birleşik bir listesi Kadetlerden çokça oy çekebilecek ölçüde popüler olabilir..." . Evet, gerçekten de öyle olabilir! Ve işte tam da bu yüzden başkentte, tüm Rusya’nın gözlerini çevirdiği bölgelerde, Kadetlerin hegemonyasını baltalamak görevini görmezden gelemeyiz."
(Lenin, aynı yazıdan)
İkinci Duma seçimlerinde Leninist taktiğin özeti:
"Liberal toprak sahiplerinin gülünç ve utanç verici suç ortakları olarak davranmalarına rağmen (Kara-100 tehlikesiyle meşrulaştırılamayacak bir eylem, çünkü böyle bir tehlike yoktur), yararlı ve sorumluluk gerektiren bir rol bizi bekliyor; aydınlanmamış kitlelerin liberallerin kendilerini yönetmesine boyun eğdirilmesine karşı mücadele içinde demokratik küçük-burjuvazi üzerinde proletaryanın hegemonyasını hayata geçirmek.
İlk Duma seçimleri Kadetlerin zaferiyle sonuçlandı, ve bu liberal burjuvazi, kitlelerin basiretinin bağlanmasına, onların bağımsızca düşünmekte ve bağımsız bir politika izlemekteki başarısızlıklarına dayanan hegemonyasını sağlamlaştırmak ve süreklileştirmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.
Kara-100'lere ve Kadetlere karşı savaşma kapasitesine sahip olan herkesi, özellikle St. Petersburg'da etrafımızda toplamak bizim zorunlu görevimizdir - onları halkın devriminin amaçları için, geniş halk kitlelerinin bağımsız eylemi için etrafımızda toplamak bizim zorunlu görevimizdir."
(Lenin, aynı yazıdan)
Seçim taktiğinin tümü gibi seçim ittifaklarının oluşumu da proletaryanın bağımsız politik örgütlenmesinin ve diğer emekçi sınıflar üzerindeki devrimci hegemonyasının çıkarlarına tabi kılınmak ve bu çıkarlara hizmet etmek zorundadır:
“… Bağımsız bir işçi sınıfı politik partisi yaratmaya yardım etmek, işçilerin partisinin büyük tarihi ödevidir. Kadetlerle bloklar kurma taraftarı olanlar bunun yerine getirilmesine engel olmaktadırlar.
İşçilerin partisinin karşı karşıya olduğu bir diğer büyük ödev de, perişan, sefil ve mahvolmaya mahkûm şehir küçük burjuvazisi kitlelerini ve köylülüğü liberal burjuvazinin önyargılarının ve fikirlerinin etkisinden kurtarmaktır. Bu ödevin yerine getirilmesi de yine, Kadetler'le bloklar kurmayı savunanlar tarafından engellenmektedir. Onlar, köylüleri liberallerden ayırmamakta, fakat özgürlük davası için ve proletaryanın davası için hayati önemi olan bu doğal olmayan ittifakı kuvvetlendirmektedirler. Onlar, köylü kitlelerini liberallerin entrika dolu politikalarına (ya da aslında Duma'daki koltukların dağıtımı için politik entrika) karşı uyarmamakta, fakat bu entrikada yer alarak onu tasvip etmektedirler. Kahrolsun tüm bloklar! [burada liberal partilerle yapılan veya yapılması tasarlanan bloklar kastedilmektedir - ç.n.] İşçilerin partisi, kendi seçim kampanyasını, sadece sözlerde değil pratikte de bağımsız bir şekilde yürütmelidir. O bütün halka ve özellikle proletarya kitlelerine, ilkelere dayanan cesur ve tutarlı bir eleştiri modeli sağlamalıdır. Kitleleri, Kadet özgürlük hainlerinin yapmacık liberalizmlerinde değil, özgürlük mücadelesinde etkin bir şekilde yer almak üzere toparlamayı ancak bu yolla başarabiliriz.”
(Lenin, Burjuva Partilerinin ve İşçilerin Partisinin Duma Seçimlerine Karşı Tavırları, Toplu Eserler Cilt 11)
Hazırlayan: Yusuf Çelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder