(Ya da TSE patentli "komünizm"in sefaleti)
T"K"P'nin fiili lideri ve baş ideoloğu konumundaki Bay Kemal Okuyan, Aydın Doğan'ın kapitalist medya tekeline ait kanallara -çoğu zaman tek başına- konuk edilmekte ve uzun uzun gündeme, Türkiye soluna, Kürt sorununa, sosyalizme vb. ilişkin görüşlerini açıklama fırsatı bulmaktadır. Bay Okuyan 26 Eylül 2013'te Enver Aysever'in "Aykırı Sorular" programına katılarak görüşlerini açıklamıştı.
Bay Okuyan Kemalizme yönelik tavrınız nedir? sorusuna şöyle cevap vermişti:
"Bakın ben bir Marksistim, Marksistler tarihsel ilerlemeye inanırlar. Tarihin çarkını ileriye doğru ilerleten her uğrağa sahip çıkarlar. Türkiye'de 1920'ler neresinden bakarsanız bakın nesnel olarak tarihi ileriye doğru götürmüştür. Dolayısıyla benim bununla kavgam bugün için olur, ama düne bakarken o dönüşümleri elbette sahipleniriz. Türkiye'de cumhuriyetin kuruluşunu ya da daha bilimsel terimle burjuva devrimlerine sahip çıkmayan ya da onu bir tarihsel ilerleme olarak görmeyen birisi olabilir mi? Bu dünyanın her yerinde kafasızlık olarak görülecektir. Kemalizm bugün ancak şu olabilir, bugünün sorunlarını 1920'nin ruhuyla ya da 1920 referanslarıyla çözmeye kalkmak olabilir."
1920'ler gerçekten de "neresinden bakarsak bakalım" tarihin çarkını ileriye taşıyan bir dönem midir? Sadece işçi hakları bakımından 20'lere ve 30'lara bakacak olursak karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor bakalım:
"... İzmir İktisat kongresinde işçi grubunun talepleri olan çalışma yaşamının düzenlenmesi için ilk girişim, 1924'te olmuştur. Yukarıda değinildiği gibi, Amele Teali Cemiyeti, bu konuda görüşler ortaya koyup, TBMM'ne göndermiştir." Fakat bu girişim başarısız olmuştur. Buna rağmen "iş yasası çıkartılması için girişimler devam etmiş; 1929 ve 1932'de benzer çalışmalar olmuştur."
"1923'de İzmir iktisat Kongresi'nde kararlaştırılmasına, 5. İcra Vekilleri Heyeti Reisi Ali Fethi Okyar döneminde Hükümet programında yer almasına, Cumhuriyet in ilanından sonra Ali Fethi Okyar (22.11.1924 - 3. 3.1925) Hükümeti ve 6. İnönü Hükümeti (4.5. 1931 - 1.3.1935) programlarına girmiş olmasına rağmen iş yasasının çıkması, 7. İnönü Hükümeti dönemine kalmıştır. İş Yasası, 1936'da çıkarılabilmiştir.
1924'te hazırlanan İş Kanunu Tasarısında grev hakkı dahi yer almıştır. Ancak sözkonusu tasarı, ülkede yaşanan toplumsal sorunların büyüklüğünü aşmak isteyen siyasal iktidarın isteksizliği yüzünden, çıkartılamamıştır."
Şeyh Sait İsyanı gerekçesiyle 4 Mart 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükun Yasasıyla, işçi ve emekçi yığınların hak ve özgürlüklerini daha da fazla kısıtlanmış, her türlü muhalefet acımasızca ezilmiş ve Kemalist burjuvazi iktidarını iyice sağlamlaştırmıştır.
"Takrir-i Sükun Yasası ile birlikte muhalif unsurların toplandığı Amele Teali Cemiyeti kapatılmıştır.
"1924'te grev hakkını da kapsayacak tarzda oldukça geniş bir biçimde hazırlanan İş Yasası Tasarısı, 1926'ya kadar çıkartılamamış; bu tarihte, bizzat Hükümet tarafından geri çekilmiştir. Aynı yıl, TBMM'nde bekletilen sözkonusu Tasarının çıkmasını ısrarla isteyen Amele Teali Cemiyeti kapatılmış"; bununla da yetinilmeyerek "bu talebi Meclise götüren heyet tutuklanmıştır."
"...Amele Teali Cemiyeti'nin kapatılmasına bahane olarak gösterilen şeylerin başında, İş Yasasının acilen çıkartılması için Meclise bir dilekçeyle başvurmaları gelmektedir.
"Takrir-i Sükun Yasasının kendisini şiddetli bir biçimde hissettirdiği bir diğer alan da, basın özgürlüğü alanıdır. Yasa çıktıktan sonra bütün muhalif basın kuruluşları yayınlarına ara vermişlerdir ya da kapatılmışlardır.
... Basına getirilen kısıtlamalardan, sosyalistler de son derece etkilenmişlerdir. İstanbul veya Ankara gibi merkezlerde gazete veya dergi çıkartamayan sosyalistler, Bursa'da yayınlanan Yoldaş Gazetesi aracılığıyla faaliyetlerini sürdürmüştür. Bunun üzerine Ankara İstiklal Mahkemesinde açılan davada 38 kişi 7, 10, 15 yıllık kürek cezalarına çarptırılmışlardır. Kel Ali (Çetinkaya)' nin Mahkeme Başkanlığı ve Necip Ali (Küçüka)'nın savcılık yaptığı davanın gerekçeli kararında şöyle denilmiştir: "Komünistlik teşkilat propagandası yapmak suretiyle emniyeti dâhiliyeyi ihlal ve binnetice şekli hükümeti tağyire matuf ef'al ve harekatta bulunmak".
"Grev , ve sendika hakkının verilmemesinde ayak direyen Hükümet ... 1928 yılında yeni bir iş yasası taslağı hazırlanmıştır. Hu taslak, 1924'dekinden farklıdır. Herşeyden önce daha kısıtlayıcıdır. Örneğin, bu taslakta grev ve sendika hakkı yoktur. Buna rağmen, 1929 dünya bunalımının büyük ölçüde etkilemiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti parlamentosu, bu kısıtlı tasarıyı bile onaylayamamıştır.
"1932'de yeni bir İş Yasası Taslağı daha hazırlanmış, "bu yasa taslağında da, bir öncekinde olduğu gibi, grev ve sendikalaşma hakkı, bulunmamaktadır. Ancak, bu tasarının da yasalaşması, çeşitli toplumsal ve siyasal nedenlerden dolayı gerçekleşememiştir. 1924'den başlayarak, her yasama yılında bir biçimiyle gündeme getirilen İş Yasası Taslağı, 1936'ya kadar çeşitli açılardan tartışılmış; ancak, yasa haline getirilememiştir. Uzun süren tartışmalar, nihayet, 6. İnönü Hükümeti döneminde sona ermiştir. Bu Hükümet döneminde, 1908'de çalışma alanına getirilen kısıtlamalar, 1936 yasasıyla birlikte yeniden gündeme getirilmiştir. Dahası, [1909] Tatil-i Eşgal Yasasından daha geri bir yasal düzenleme yapılmıştır. Yeni ve genç Türkiye Cumhuriyeti'nin iş yaşamına ilişkin ilk düzenlemesi, 1936 tarihli ve 3008 Sayılı İş Yasası dır. Bu nedenle, sözkonusu yasal düzenlemenin yapıldığı dönemde tek parti ve iktidarda olan CHP'nin dönemin genel sekreteri Recep Peker, yasayı övücü bir biçimde şunları söylemiştir: "Yeni İş Kanunu sınıfcılık şuurunun doğmasına ve yaşamasına imkan verici hata bulutlarını ortadan silip süpürecektir."" (Bütün alıntılar şu kitaptan alınmıştır: Yüksel Işık, Osmanlı'dan Günümüze İşçi Hareketinin Evrimi, Öteki Yayınevi)
Bay Okuyan "neresinden bakarsanız bakın 20'ler tarihin çarkını ileri taşımıştır" dese de, gerçekte yalnızca tek bir açıdan, işçi ve emekçi yığınların asgari siyasal ve sendikal örgütlenme hakları bakımından bile (herhalde bunun gerçek bir Marksistin görmezden gelemeyeceği bir bakış açısı olduğunu söylememize gerek yoktur) Kemalist tek parti diktatörlüğü dönemi, tarihin çarkını ileri taşımak şöyle dursun, bu hakların tamamen yok sayıldığı, işçi ve emekçi yığınların çıkarlarını savunan örgütlerin ve partilerin acımasızca ezildiği hatta bu haklarda Osmanlı'nın son dönemlerine göre bile birçok açıdan geri bir dönem olmuştur.
"Yeni ve genç TC" 1924'ten 36'ya kadar Osmanlı'nın son döneminde yürürlüğe giren son derece kısıtlı bir grev hakkı tanıyan yasanın yerine yenisini yapmamış ve fiilen sermayeye hiçbir yasal sınırlama olmaksızın emeği yağmalama olanaklarını tanımış, 1936'da çıkardığı ilk iş yasasında ise 1909 tarihli yasadan bile daha geri bir düzenlemeye imza atarak fiilen yasak olan grev ve sendika hakkını resmen de yasaklamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder