24 Mayıs 2023 Çarşamba

Burjuva muhalefetin hezimetine de, zaferine de ortak olmayalım!



Milletvekili seçimleri ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin birinci turu her zaman olduğu gibi burjuva ittifaklar arasındaki ve bizzat her bir ittifakın içindeki bitmez tükenmez kirli pazarlıklar, şantajlar, kasetler, montajlar, oy çalma iddiaları ve ilkesiz taraf değiştirmeler vb. ile, kısacası burjuva seçimlerinin olmazsa olmaz bütün pislikleriyle geride kaldı. Beklendiği gibi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. turuna da aynı çizgide gidiliyor.


Hemen hemen bütün burjuva ve küçük-burjuva muhalefet partilerini kendi etrafında toplamayı başaran CHP seçim kampanyasını korkunç bir ekonomik yıkım yaşayan ve 21 yılda devletle iyice bütünleşen AKP hükümetleri altında -zaten çok sınırlı olan- demokratik özgürlüklerini her geçen gün biraz daha yitiren geniş işçi ve emekçi kitlelerin yakıcı ekonomik ve demokratik ihtiyaçları ve özlemlerine bir nebze de olsa cevap veren bir program yerine, neredeyse tamamen tekelci burjuvaziyi, TÜSİAD kodamanlarını ikna etmeye ya da onların perspektiflerini ve projelerini (yurtdışından getirilecek “300 milyar dolar temiz para”, "yeşil dönüşüm", "dijitalleşme", “çip devrimi”, “endüstri 4.0”, “karanlık fabrikalar", “start-up'lar” vb.) halka anlatmaya dönük çalışmalar temelinde yürütmeyi tercih etti. Böyle olunca da birinci turda beklediği ve vaat ettiği başarıyı elde edemedi.

Her şeyden önce bütün küçük-burjuva sol çevrelerin kafasını karıştıran şu noktada netleşmek gerekir: Bırakalım Türkiye’deki seçim demeye bin şahit gereken burjuva seçimlerini, burjuva ölçülerle en “demokratik”, en “adil” koşullarda yapılan bir burjuva seçim bile bütün kapitalist ülkelerde nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan ezilen ve sömürülen kitlelerin özgür iradesini yansıtan bir siyasi olay olarak görülemez. Sadece şunu düşünmek bile bu gerçeği anlamak için yeterlidir: belli başlı burjuva partilerden birinin seçimlerde kullandığı maddi kaynakların onda birini “sosyalist” ya da “komünist” iddialı partiler içinde aktif olanlardan birine verin, bakalım ne kadar oy alacak? Hiçbiri seçim yardımı dahi almayan “Emek ve Özgürlük İttifakı” ve “Sosyalist Güç Birliği” içindeki “sosyalist” partilerin oyları burjuva partilerin maddi olanaklarının hiçbirine sahip olmamalarına rağmen yüzde 2 civarındadır. Bunlar içinde geçtiğimiz dönemde biraz da olsa kitlelere ulaşma imkanı bulan TİP, 1 milyon oy almayı başarmıştır. Sol, sosyalist iddialı bu ittifakların toplam oyu ise yüzde 10’u aşmaktadır ki, bu, milyonlarca insan demektir. 

Sorun şu ki, “işçi”, “emek”, “sol”, “sosyalist”, “komünist” isimlerine ve iddialarına rağmen, bu partilerin hiçbiri bağımsız proleter devrimci bir sınıf çizgisi izleyecek partiler değildir, tabanları büyük ölçüde işçiler ve emekçilerden oluşsa da, hepsinin yönetimleri küçük-burjuva sosyalizminin ve reformizminin siyasal temsilcilerinden oluşmaktadır. Bunlar özünde rahatlıkla sosyal-demokrat olarak nitelenebilecek partilerdir ve bunların siyasi çizgilerinin “CHP’nin sol kanadı” olmanın ötesine geçmediği bu seçim sürecinde bir kez daha kesin olarak ortaya çıktı. Örneğin TİP seçimin son haftasında yaygın olarak dağıttığı bildiride, seçimin son düzlüğüne “Suriyeliler gi-de-cek”, “Terör bi-te-cek” sloganlarıyla giren Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bu seçimde “emekçilerin, yoksulların, alın teri ile yaşayanların; haysiyetine, emeğine, özgürlüğüne ve haklarına sahip çıkanların adayı” olduğunu söylemektedir. Bu yerli ve milli “sosyalist”lerimize sormak gerek: Türkiyeli patronlar tarafından bütün haklarından yoksun olarak, en ağır şartlarda ve en düşük ücretlerle sömürülen göçmen işçilerin, hakeza “terör” demagojisinin pompalanmasının bedelini sokak ortasında Kürtçe şarkı dinledikleri için işkenceden geçirilen hatta katledilerek ödeyen işçilerin ve emekçilerin de emeklerine, özgürlüklerine ve haklarına sahip çıkma hakları yok mudur? 

CHP, bu küçük-burjuva sol partilerin ve ittifakların bağımsız bir siyaset yapma kapasitesine sahip olmadıklarını, uzun süredir kararlı bir şekilde izlediği "sağla sağcılaşarak rekabet etme" taktiğinde ne kadar sağa kayarsa kaysın bunların “tek adam rejiminden kurtulmak” adına “Millet İttifakı”nı desteklemeye devam edeceklerini çok iyi bildiği için, kendi solunda olan bu partileri çantada keklik sayarak masanın dışında tutmayı ve başta MHP’den çıkma İYİP olmak üzere kendi sağındaki partilerle açık ittifak kurmayı tercih etti. 

CHP’nin sağı sağcılaşarak ve kendi sağıyla birleşerek yenme şeklinde özetlenen bu taktiği, 2019 yerel seçimleri sayılmazsa, bu güne kadar muhalefete hezimetten başka bir şey getirmemiştir. Kritik önemdeki büyük şehirler kazanıldığı için CHP çevrelerinde büyük zafer olarak görülen 2019 yerel seçimlerinde bile, Türkiye genelindeki oy toplamında CHP ve İYİP’in oluşturduğu Millet İttifakı (HDP’nin gayrı resmi desteğini almasına rağmen) AKP ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın gerisinde kaldı. 

Millet İttifakı’nın oluşturulmasından önceki dönemde de CHP yıllarca faşist MHP’yle fiili bir ittifak kurarak AKP’yi yenme taktiğini izledi. O dönemde bu taktiği dayatmak için bugünküne çok benzer biçimde “tatava yapma bas geç” kampanyası yürütülüyordu. Kendine "sosyalist" diyen bazı partilerin de desteklediği bu beyinsiz kampanyaya göre, AKP'den kurtulmak için (önceki seçim sonuçlarına göre AKP'nin 1. olduğu illerde) hangisi 2. parti konumundaysa CHP ve MHP'den birine oy vermek gerekiyordu, bunu yapmaya karşı çıkanlar sadece “tatava” yapıyordu ve AKP iktidarda kalırsa bunlar sayesinde kalacaktı. Biz de “bas geç”cilere şunları soruyorduk: 

“1 - Oylarını kaydadeğer oranda yükselten bir MHP'nin CHP'yle değil de AKP'yle koalisyon kurmayacağının garantisini verebiliyor musunuz?

2 - Olası bir CHP-MHP (veya AKP-MHP) koalisyonunun geniş kitlelerin haklı demokratik özlem ve taleplerini AKP'ninkilere benzer yöntemlerle bastırmaya çalışmayacağını, örneğin kent merkezlerindeki geniş katılımlı demokratik kitle eylemlerini "yıkıcılar kızıl bayraklarını, örgüt flamalarını kent merkezine diktiler, bölücüler kentin göbeğinde bayrak açtılar, eylemler provoke edildi" vb. gerekçelerle polis zorbalığıyla dağıtmaya çalışmayacağını, bu müdahaleler sırasında gençlerin ve çocukların yaralanmayacağını ve öldürülmeyeceğini, garanti edebiliyor musunuz?

3 - Olası bir CHP-MHP (veya AKP-MHP) koalisyonunun Kürt illerinde AKP'nin izinden giderek yeni "kalekol"lar inşa etmeyeceğini, bu inşaatları ve ulusal baskının diğer görünümlerini protesto eden kitlelerin üzerine polislerin gaz bombalarıyla veya otomatik tüfeklerle ateş açmayacağını, bu müdahaleler sırasında gençlerin ve çocukların yaralanmayacağını ve öldürülmeyeceğini, garanti edebiliyor musunuz?

4 - Olası bir CHP-MHP (veya AKP-MHP) koalisyonunun AKP tek parti hükümetinin yaptığı gibi kapalı kapılar ardında savaş tasarımları yapmayacağını, bu koalisyon altında MİT'in diğer ülkelerdeki silahlı çatışmalara dahil olmayacağını, bu ve benzeri amaçlarla "gerekçe üretmek" üzere çeşitli örgütlere sızarak onlar adına provokasyonlara girişmeyeceğini, kısacası MİT'in MİT olmaktan çıkacağını garanti edebiliyor musunuz?

5 - Olası bir CHP-MHP (veya AKP-MHP) koalisyonunun yaklaşan ekonomik krizlerin faturasını AKP'nin ve önceki tüm burjuva hükümetlerinin yaptığı gibi emekçi yığınlara ödetmek yerine varlıklı sınıflara ödeteceğini garanti edebiliyor musunuz?

Kısacası, olası bir CHP-MHP (veya AKP-MHP) koalisyonunun ezilen ve sömürülen yığınların kaderininin daha da kötüleşmesine değil de iyileşmesine yol açacağını garanti edebiliyor musunuz?"

Ve şunu ekliyorduk: 

“Hepsine "hayır" dediğinizi duyar gibi oluyoruz. O zaman fazla "tatava" yapmayın ve susun ya da gerçek sosyalist, devrimci, ilerici adaylara oy verin ve geçin!” (bkz. "Tatava yapma" kampanyası neye hizmet ediyor?, 26 Mart 2014)

2014’te tam da 1. maddede öngördüğümüz durum ortaya çıktı. Diğer olasılıkları tartışmaya gerek kalmadı. Bu arada, -başta Erdoğan olmak üzere- AKP yöneticilerinin eski ortaklarının (örneğin Fethullahçıların) suçları konusunda "aldatıldık" diyerek işin içinden çıkmalarını -haklı olarak- mahkum eden CHP yöneticileri, MHP'nin dışarıdan BDP desteğini gerektiren bir hükümet kurmaya yanaşmaması sonucunda hükümet kuramamalarıyla ilgili olarak "MHP bizi aldattı" diyerek işin içinden çıktılar ve bu taktiği gözden geçirmek yerine yine kendi sağlarındaki başta partilerle ittifak arayışına yöneldiler. 

Neredeyse on yıl sonra aşağı yukarı aynı olasılıklar gündemdedir. Bu seçim de -oportünist “sosyalist”lerin iddiasının aksine “emeğine, özgürlüğüne sahip çıkanlar”la emek düşmanları arasında bir seçim değil, her ikisi de işçilere, emekçilere, ezilen halklara, işçi sınıfının bir parçası olan yoksul göçmenlere eşit derecede düşman olan iki burjuva ittifak ve aday arasında bir seçimdir. Sol, sosyalizm, emekçiler adına konuşan Türk ve Kürt solunun büyük bölümünü oluşturan oportünist partiler de mevcut baskı rejiminin devam edeceği ve baskının daha da koyulaşacağı korkusuyla çaresizce burjuva muhalefetin kuyruğuna yapışmış, son umutlarını faşist Zafer Partisi’nden gelecek oylara bağlamış durumdadır. 

Bu taktiğin bir kez daha hezimetle sonuçlanması kesinlikle yabana atılamayacak bir olasılıktır. Ancak burjuva muhalefetin yenilgisi durumunda sınıf bilinçli işçiler onların ve küçük-burjuva kuyruklarının yaşayacağı hayal kırıklığını paylaşmayacaktır. Aynı şekilde burjuva muhalefet bu şekilde bir zafer kazansa bile bunun ezilen ve sömürülen kitleler için gerçek bir zafer olmadığını sınıf ve tarih bilinçli herkes çok iyi biliyor. Kaldı ki işçi sınıfının ne küçük-burjuva hayalkırıklıklarıyla ne de küçük-burjuva reformist hayallerle kaybedecek bir saniyesi bile yoktur, zira hangi burjuva ittifak kazanırsa kazansın Türkiye kapitalizminin mevcut finansal darboğazı aşmasının faturasını işçi ve emekçi kitlelere çıkarmak zorundadır. Tekelci kapitalistler iktidarda kaldığı sürece başka türlüsü de olamaz. Bunun enflasyonu patlatan “heterodoks” yöntemlerle mi, yoksa işsizliği arttıracak “ortodoks” mali politikalarla mı yapılacağı işçi ve emekçi kitleler açısından tamamen tâli bir sorundur. 

Hakeza, Türk burjuva devletinin son yıllarda iyice hırslı hale gelen emperyalist çabalarının sürdürülmesi ve bunların bütün insani ve maddi bedellerinin de tabii ki yine emekçi kitlelere ödetilmesi konusunda burjuva ittifaklar arasında hiçbir fark yoktur. 

Ödemek zorunda bırakılacakları ağır faturaya karşı kitlelerde oluşacak öfkeyi saptırmak için de büyük deprem sonrasında olduğu gibi göçmen düşmanlığı, Kürt düşmanlığı, Alevi düşmanlığı, kısacası işçiyi işçiye, yoksulu yoksula kırdırarak her krizden daha da zenginleşerek çıkan sınıfları korumak için her yöntem denenecektir. Bu işte de burjuva hükümetin mi yoksa burjuva muhalefetin mi safında oldukları farketmeksizin Ümit Özdağlar, Sinan Oğanlar gibi psikolojik savaş uzmanı birbirinden "saygın devlet adamları"mız ve "profesör"lerimiz, "doktor"larımız yine başrolde olacaklar, burjuva devletin emekçi halka karşı değişmez, her krizde denenmiş, etkinliği kanıtlanmış ve mükemmelleştirilmiş kirli “planları”na sadık kalacaklardır. 

Yıllardır her seçimde "bu seçim bir kader seçimi, öncekiler gibi değil, köprüden önceki son çıkış, Erdoğan bu seçimi de alırsa bir daha seçim olmayabilir" diye insanları korkutarak bir sonuç almaya çalışan burjuva politikacılarının ve onların küçük-burjuva sol kuyruklarının anlamadıkları -ya da anlamıyormuş gibi yapmayı tercih ettikleri- anlaşılması çok kolay olan gerçek şudur: Eğer Erdoğan bu seçimi kazandıktan sonra seçimleri tamamen kaldıracak güce ve hazırlığa sahipse, bu seçimde de iktidarı sandıkta yenilse bile iktidarı bırakmayacak gücü de var demektir. Erdoğan'ın böyle bir güce sahip olup da "demokratik işleyiş" adına bunu kullanmayacağını düşünüyorsanız ya darkafalı bir ahmaksınız ya da başkalarını ahmak yerine koymaya çalışıyorsunuz demektir. Yüzünce kez "bu seçim köprüden önceki çıkıştır" diyen burjuva muhalefet bu seçimde de yenilirse, yenilen pehlivan zihniyetiyle 2024'teki yerel seçim için yine aynı lafları söylemeye ve bizim küçük-burjuva sol da onları papağan gibi tekrar etmeye utanmayacaktır. Ezilen ve sömürülen milyonların on yılları düzen içi kurtuluş umutları içinde işte böyle heba edilmektedir.

Seçimler bitene kadar eleştirisizce burjuva muhalefetin kuyruğuna takılmak gerektiğini savunan küçük-burjuva oportünist solun liderlerinin söylediği büyük bir yalan da şudur: "Bizim de burjuva muhalefetin politikalarına çok ciddi eleştirilerimiz var, bir şu seçimleri atlatalım, 'tek adam rejimi'nden bir kurtulalım, yeni hükümete en şiddetli muhalefeti de biz yapacağız..." Kendi tabanları uyutmak için bu tür lafları bol keseden savuran bu oportünist şefler, burjuva muhalefet bu seçimde iktidara gelebilirse sonraki seçimler geldiğinde şu anlayışı kitlelere dayatmaya çalışacaktır: "tek adam rejimi, AKP faşizmi geri mi gelsin istiyorsunuz, bunu istemiyorsanız mevcut iktidar ittifakına oy vermek zorundasınız!" Bir kere bu kuyrukçu, ehven-i şerci mantığa teslim olunduğunda, kitlelerin kendi çıkarları için bağımsız bir politika yapmaları sonsuza kadar ertelenebilir. Sınıf bilinçli işçiler asla bu tuzağa düşmemeli ve bu kısırdöngüye girmemelidir. 

İşçi sınıfının kaderini belirleyen şey asla burjuvazinin kendi içinden seçtiği adaylar arasında yapılan seçimler değildir, onun kendi acil talepleri ve nihai hedefleri temelinde bütün burjuva partilerden ve ittifaklardan bağımsız olarak sınıf mücadelesi yürütüp yürütemediği, sınıf mücadelesinde diğer emekçi sınıf ve katmanları burjuva ve küçük burjuva akımların etkisinden koparıp, düzeni tamir etmeyi değil temelden yıkmayı hedefleyen kendi devrimci önderliği altında toplamayı ne kadar başardığıdır. Büyük ustamızın ölümsüz sözleriyle :"İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da bir hiçtir."

Kurtuluşumuz burjuva muhalefetin zaferinde olmadığı gibi onun yenilgisi de bizim için hiçbir şeyin sonu değildir. İşçi sınıfının kurtuluşu ancak kendi eseri olabilir. Bu düşüncelerle önceki bütün seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de burjuva muhalefetin hezimetine de zaferine de ortak olmayalım, kendi devrimci sınıf partimizi ve bütün burjuva ittifaklardan bağımsız ve onlara karşı sınıf bilinçli işçilerin önderliğinde kendi bütün milliyetlerden ve yerli/göçmen ayrımı gözetmeyen İşçi-Emekçi İttifakı’mızı inşasına daha fazla ağırlık verelim diyoruz. 

İşçi Sınıfının Kurtuluşu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder