20 Mart 2013 Çarşamba

Afganistan'ın yağmalanmasında Türk sermayesi ve küresel ortakları

Milliyet gazetesinde "Afganistan'ın Altın Türk'ü" başlığıyla 5 Mart'ta yayınlanan haber, bize Afganistan'ın yağmasında Türk sermayesinin rolü konusunda ilginç bir örnek sunuyor.

Serkan Arman imzalı habere göre, "Yıldızlar Holding, Afganistan’da dev bir altın arama ihalesi kazandı. Ülkede 25 milyar $’lık altın olduğu tahmin ediliyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, dün Afganistan gezisinin ardından yaptığı, “Bir Türk şirketi, 1000 kilometrekare alanda altın aramayla ilgili açılan ihaleyi 70 firmayı geride bırakarak kazandı” açıklaması merak uyandırdı.

"Bakan Yıldız’ın sözünü ettiği Türk şirketi, Eti Gümüş’ün de sahibi olan Yıldızlar SSS Holding. Yıldızlar Holding’in patronu Trabzon’da yetişen işadamı Sebahattin Yıldız, CEO’su ise Harun Güdeberk.

"Harun Güdeberk, 4 ruhsatlı altın ihalesini kazandıkları bölgenin Afganistan’ın kuzeydoğusunda Tacikistan ve Pakistan sınırında yer alan Badahşan vilayeti olduğunu söyledi.

"Güdeberk, ‘İhaleyi bugüne kadar yaptığımız işlerin referansıyla kazandık. Bu bölgede altın, gümüş ve bakır var. Bu yaz sondaj yapacağız. Rezervlerle ilgili Sovyetler Birliği zamanında yapılmış bazı ön çalışmalar var. Tahmin telaffuz etmek istemiyorum. Beklentiler gerçekleşirse başarılı bir iş olur. Değilse yatırım çöpe gider. Madencilik böyle bir şey’ diyor."

Habere göre Afganistan'ın yağmalanmayı bekleyen diğer bir yeraltı zenginliği de muazzam lityum kaynakları.

"Ülkede 25 milyar dolarlık altın olduğu tahmin ediliyor. Cep telefonu ve elektrikli oto bataryalarında kullanılan lityum konusunda ise Afganistan’a ‘lityumun Suudi Arabistan’ı deniyor."

ABD’nin önde gelen gazetelerinden New York Times, Afganistan’da 1 trilyon dolarlık maden ve mineral olduğunu yazdı.”

Sovyet ordusunun 1989'da topraklarından çekilmesinden hemen sonra patlak veren iç savaşla ve 2001'den itibaren devam eden ABD yönetimindeki NATO güçleri tarafından işgali altında tam bir harabeye dönüşen, çoğu bölgesinde fiilen ortaçağ koşullarına geri döndürülmüş olan Afganistan, bu 1 trilyon dolarlık yeraltı zenginliğiyle, herhalde birkaç kere yeniden inşa edilebilirdi. Ama emperyalist ülkeler Afganistan'ı Afgan halkını kurtarmak için işgal etmemiştir.

"Yıldızlar Holding’in Badahşan vilayetinde altın arayacak şirketinin adı Turkish Afghan Mining Company (TAMC). Şirketin yüzde 51’i Yıldızlar’a, yüzde 49’u ise Afghan Gold and Minerals (Afgan Altın ve Mineralleri) adlı konsorsiyuma ait. Bu konsorsiyumun yüzde 51’i Afgan işadamı Sadat Naderi’ye, kalanı ise Centar adlı bir yatırım fonuna ait. Centar’ın ortakları arasında ise Polonya’nın en zengin işadamı Jan Kulczyk, madencilik devi BHP Billiton’ın eski CEO’su Chip Goodyear ve İngiliz bankacı Ian Hannam dikkat çeken isimler."

2012'de ABD Ticaret Bakanlığından "ticaret yoluyla barışa yaptığı katkılar" nedeniyle ödül olan "Afgan" işadamı Sadat Naderi'yi, Milliyet’in haberinin başlığından esinlenerek "J P Morgan'ın Altın Afgan'ı" olarak adlandırabiliriz. Haberde İngiliz bankacı olarak geçen Ian Hannam ise J.P. Morgan’ın ve Pentagon’un “madencilik birleşmelerinin Kralı” olarak anılan güvenilir adamıydı. Avusturyalı BHP ve İngiliz-Hollanda ortaklığı Billiton tekellerinin birleştirilerek BHP Billiton madencilik devinin oluşturulması gibi uluslararası madencilik sektöründeki son on yılın en önemli birleşmelerinde onun adı geçiyordu. Aynı zamanda J.P. Morgan’ın Afganistan’daki madencilik faaliyetlerini yürüten Hannam “Pentagon’la birlikte çalışarak ülkenin yabancı yatırımcılar için güvenli olduğunu” kanıtlama görevi verilmişti.

Fortune dergisi de 2011 Mayıs’ında yayınlanan bir yazıda Hannam’ım Afganistan’daki madenleri ziyaretinden bir sahne aktarılıyor:

“Hannam ve yerel ortağı, Sadat Naderi, fotoğrafçılara poz vermek için tepeye tırmanıyorlar. Naderi dar kuvars şeritlerini işaret ediyor. Kuvarslar güneşte parlıyor. Naderi, işte hazine diyor.

“Tabii, yalancı altın değilse” diye mırıldanıyor Hannam.”

Marx sermayenin nasıl “tepeden tırnağa kana ve pisliğe bulanmış olarak dünyaya geldiğini” anlattığı Kapital’in ünlü “İlkel Birikim” bölümünde, Quarterly Reviewer’dan şu çarpıcı alıntıyı aktarır:

“Sermaye, kargaşalıktan ve kavgadan kaçar ve ürkek bir tabiata sahiptir. Bu, çok doğru olmakla birlikte, gerçeğin tamamı değildir. Sermaye, doğanın boşluktan dehşet duyması gibi kâr olmaması ya da çok az kâr olması halinde dehşete kapılır. Uygun bir kâr olsun, aslan kesilir. Yüzde 10’luk emin bir kârla her işe girişir; yüzde 20 ile canlanır; yüzde 50 ile cesareti mutlaklaşır; yüzde 100 ile bütün yasaları ayaklar atına alır; yüzde 300 için işleyemeyeceği suç yoktur, asılmayı bile göze alır. Kargaşa ve kavga kâr getirsin, bunların ikisini de teşvik eder. Kanıt: Kaçakçılık ve köle ticareti.” (Kapital, Cilt 1, s. 727)

Bay Hannam’ın Afganistan macerası bu kuralın günümüzde geçerliliğinden hiçbir şey yitirmediğinin mükemmel bir kanıtını veriyor bize.

“Çatışmalı bölgelere yatırım yapmak genellikle korkutucu olmuştur, ama J.P. Morgan ve Pentagon’un Afganistan’da kıvılcımını çakmaya çalıştıkları büyük zenginliklere hücum hareketi farklı büyüklükte bir risk/ödül denklemi yaratıyor. Denklemin her iki gücü da en aşırı uçlarda.

"J.P. Morgan 2010 yılında Afganistan girişimini başlatırken, 2001’de başlayan ABD önderliğindeki işgalin başlangıcından beri şiddet en üst noktaya ulaşmıştı. Taliban Batılıları öldürmekte zirve noktasına varmıştı ve özellikle madencilik işine giren her şirkete saldıracağını açıklamıştı. Hatta bizim madene ziyaretimizden hemen önce, grubumuz isyancıların şiddetli ve beklenmedik saldırı kapasitelerinin tadına bakacaktı.

"Ama risklerin saçmalık derecesinde büyük olmasına karşın, potansiyel ödüller de sıradışıdır. Yüz milyarlarca dolarlık, demir, bakır, nadir toprak elementleri, ve evet, altın Afganistan çöllerinde ve dağlarında yatıyor. Bu zenginlik binlerce yıldır üzerlerinde tepinen Pers, Yunan, Moğol, İngiliz, Rus orduları tarafından büyük ölçüde dokunulmamış olarak orada yatıyordu ve şimdi sıra Amerikalılardaydı. Büyük İskender devrinden beri işgalciler bu kaynaklardan yararlanmayı düşlemişti ama bugüne kadar hiçbiri bunda kaydadeğer ölçüde başarılı olamadı.”

Sedat Naderi, Afgan Madencilik Bakanı Vahidullah Şahrani ve Ian Hannam Afganistan’daki altın madenlerini ziyaretleri sırasında. 

Aslında 19. Yüzyılın Asya’da macera peşinde koşan ve gerektiğinde elini kana bulamaktan kaçınmayan İngiliz “girişimci kapitalistlerini” andıran bir rambo-banker karışımı olan Ian Hannam bu tür işlerin ideal adamıdır.

"Ian Charles Hannam'ın farfaralı kariyeri genç yaşlarında başladı. Güney Londra'dan bir işçi ailesinden gelip, 17 yaşında çok çetin sınavları geçebilenlerin alındığı bir Özel Kuvvetler birliğine katılmıştı. O dönemden beri Hannam SAS komandosu olan eski dostlarına her zaman güvenmiş ve dünyanın en sert bölgelerinde onların yardımlarına sıkça başvurmuştur.

"Özel Kuvvetlerde hizmet verirken, İngiltere'nin bu alanda en iyi üniversitesi olan Imperial College'dan mühendislik okumaya devam etti. 1977'de mezun olduğunda, büyük bir İngiliz inşaat şirketi olan Taylor Woodrow'da bir iş buldu. İlk görevi SAS komandolarının Dhofar bölgesinde Marksist önderlikli bir isyanı bastırmanın son evrelerinde olduğu Umman’da onlar için yol, radar istasyonları ve uçak pistler inşa etmek oldu. Buradaki deneyimi Hannam'ı isyanların ancak ülkenin altyapısını geliştirmeye ve doğal kaynaklarını kullanmaya odaklanan bir karşı-ayaklanma programıyla mümkün olabileceğine ikna olmuştu.

"Hâlâ Taylor Woodrow için çalışan Hannam sonra Nijerya'ya gitti ve tekrar Umman’a döndü. Petrol-şirketi yöneticilerinin ne kadar lüks yaşadıkları, genellikle çadırda yaşayan Hannam'ın gözünden kaçmadı. Böylece ekonomi okumaya ve köşeyi dönmeye karar verdi. London Business School'dan mezun olduktan sonra 1984'te ABD'de bir iş buldu. Ama yılbaşında ABD'den Londra'ya dönerken pasaportunda giriş damgası olmadığı için göçmenlik ofisi tarafından tutuklandı. Çünkü ABD'ye Amerikan özel kuvvetleriyle birlikte eğitim yapan bir SAS birliğiyle birlikte paraşütle inmişti!"

Bir dizi netameli işe girip çıktıktan sonra, James Bond'un yaratıcı olan Ian Fleming'in dedesi tarafından kurulmuş olan Robet Fleming ticaret bankasında, bankanın CEO'sundan daha yüksek maaşla çalışmaya başladı. Bu banka J.P. Morgan tarafından satın alındıktan sonra, Hannam da Amerikan finans devinin en etkin ve güvenilir adamlarından biri haline geldi.

"Kongo’dan Kolombiya’ya, Irak’tan Sierra Leone’ye, Hannam ve asker kökenli bankacı ve danışmanlardan oluşan küçük takımı oligarklarlar, mücevher tüccarlarıyla, ve eski paralı askerlerle iş yaptılar. Bay Hannam bazen haddinden fazla açıksözlü olabiliyordu. Irak petrol bakanıyla bir toplantı için Bağdat’a inişinde, havaalanında kendisini karşılayan bakanın “Ziyaretinizin nedeni nedir sorusuna” şöyle cevap vermişti göz kırparak: “Önümüzdeki on yıl boyunca her yıl beş yeni Iraklı milyarder yaratmak için”(!)

"… Sonraki yıllarda, Hannam, BHP ve Billiton’un birleştirilmesi, Xstrata madencilik grubunun ve Kazakhmys’un [Kazak bakır madenlerini yağmalayan bir İngiliz madencilik devi] kurulmasında başrolü oynadı.

"2007’de Hannam’ın risk alma ve entrika iştahı az kalsın onu batırıyordu. Ummanlı bir işadamı hesabına Dow Chemical CEO'sundan habersiz olarak bu şirketin yöneticileriyle yaptığı gizli görüşmelerin öğrenilmesi bir skandala yol açtı ve Cazenove'deki üst düzey mevkini bırakarak iki hafta kadar Yeni Zellanda'ya kaçmak zorunda kaldı. Ama bankada kalmaya karar verdi ve kısa süre sonra HSBC'nin yeniden sermayelendirilmesi de dahil milyarlarca dolarlık işler yapmaya başladı. 10 milyon pound gibi primleri olan bir işin sahibi olarak Hannam artık Bermondsey'deki işçi çocuğundan çok uzaktaydı. Karısı ve üç çocuğuyla Notting Hill'deki bir kasaba evinde kalıyordu, Güney Afrika'daki Stormberg dağlarında bir vahşi oyunlar sahası vardı ve Vermont'ta da 230 akre arazisi. Ama belediye işçisinin oğlunun gözü daha da yukarılardaydı.

"Kendisine bu fırsatı verecek adamla Irak Ticaret Bankasının J.P. Morgan onuruna Bagdat Avcılık Klubünde verdiği bir resepsiyonda tanıştı. Bu Irak’ın iflas etmiş ekonomisini canlandırmakla görevlendirmiş ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Brinkley’di. Eski bir teknoloji şirketi yönetici olan Brinkley, Iraklı girişimcilerle yabancı işadamları arasında bir tür çöpçatan rolündeydi. ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in himayesinde normal bürokratik kanalların dışında çalışma olanağına sahipti. Üç yıl içinde Irak’taki tekstil, çimento ve elektronik şirketleri gibi özel yatırım sözleşmelerinden 8 milyar dolar kazandı. Hannam ve Brinkley birbirlerinin çalışmalarından haberdar olmuştu. J.P. Morgan Irak toprağına bayrağını diken ilk şirketlerden biriydi, ülkenin para birimini gözetiyordu ve Irak Kürdistanı’nda büyük bir petrol çıkarma projesi yürütüyordu.

“Hannam ve Brinkley daha sonra Brinkley’in bir sonraki görev yeri olacak olan Afganistan konusunda fikir alışverişine başladılar. … Brinkley özellikle uluslararası madencilik firmalarını Afganistan’da iş yapmaya neyin çekeceğini bilmek istiyordu. Hannam’a bunun için henüz çok erken olduğunu söyledi. Küçük, risk almaya hevesli firmalar oraya gitmeden, devler kolay kolay Afganistan’a adım atmazdı. ‘Bakır ve demir madenleri fazla karmaşıktı ve demiryolları, oto yollar, elektrik santralleri ve dökümhaneler gibi büyük altyapıları gerektiriyor’du. Hannam’a göre ilk projeler daha az iddialı olmalıydı. Bir altın veya lityum madeni mükemmel olurdu. Bu madenler helikopterle veya kamyonlarla taşınabilirdi."

Yıldızlar Holding gibi küçük ama risk almaktan kaçınmayan firmaların işlevselliği tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Bunların işlevi büyük yağmacılar için yolu temizlemekten ibarettir. Elde edilecek kârın büyüklüğü karşısında, güvenlik sorunu, 2004 yılında Eti Gümüş’ün özelleştirme ihalesini kaparak madencilik alanına girdikten sonra bu sektörde hızlı bir gelişme kaydeden Yıldızlar Holding’i yıldırmaya yetmiyor.

Milliyet'in aktardığına göre "Eti Gümüş’ü özelleştirmeden aldıkları 2004 yılından bu yana madencilik sektöründe olduklarını hatırlatan Harun Güdeberk, “Gümüşhane’de altın, gümüş ve bakır çıkarıyoruz. Nesko adlı şirketimiz kurşun, çinko, bakır konsantreleri üretiyor. İran’da da çinko madenimiz var” diyor. Afganistan’daki tek sorunun güvenlikle ilgili olabileceğini belirten Güdeberk şunları söylüyor:

“Ülkenin kuzeyi güneye göre daha iyi. Ancak kendi güvenlik ekibimizi oluşturacağız. Çıkan altını yüzde 60 altın ihtiva eden ‘dore külçe’ haline getirip en yakın rafineriye göndereceğiz. İleride, Afganistan’da bol bulunan lityum konusuna da girebiliriz.”

Öte yandan;

“Hannam ve Brinkley’e göre, kaynakların yabancılar tarafından yağma edilmesi olarak görünmemesi için, bu tür bir projenin başında [görünürde] bir Afgan olmalıydı. Hannam girişim desteği, teknik uzmanlık ve sermaye sağlama sözü verdi. ‘Ve tabii bu arada bazı Afganları da çok zengin edeceğim’ diye ekledi.”

Yağmanın üzerine Afgan halısı örtme görevini Sadat Naderi yüklenecekti.

2010 Şubat’ında Hannam durumu yerinde incelemek üzere Kabil’e uçtu. Brinkley onu Amerikan büyükelçisinin evinde verilen bir resepsiyona götürdü. Orada Hannam Afgan işadamı Sadat Naderi’yle tanıştı. İngiltere’e okumuş, kibar, enerjik bir kimse olan Naderi, sigorta, lojistik ve süpermarketlerin de içinde olduğu çok çeşitli alanlarda yatırımları olan bir şirketi yönetiyordu. Ve bir şey daha var, ‘ben Afganistan’da altın çıkarma lisansı alan ilk kişiyim’ dedi Naderi.

“Hannam’ın gözleri parladı. Hatta Naderi’nin Baglan vilayetinde küçük bir altın madeni bile vardı. Ailesi burada yıllardır sanayi öncesi yöntemlerle maden çıkarıyordu. Yasal olarak altın çıkarma hakkını ise 2008’de almıştı. İşi geliştirmek için teknik bilgi, donanım ve sermayeye ihtiyacı vardı.”

Hannam ona uluslararası sermaye adına yürü ya kulum diyecekti. Emperyalist finans kapitalin kuşaklar boyunca yırtıcı yabancı sermayeyle ülkesinin yağmasında işbirliği yapmış bir aileden gelen Bay Naderi’ye güvenmesi boşuna değildi.

“Naderi bir İsmailî’ydi. Bu Hannam’a göre iyi bir şeydi çünkü İsmailîler ticaret adamları olarak tanınmıştı. İsmailîlerin dini lideri Ağa Han, Serena Otel zincirinin de içinde olduğu büyük bir iş şebekesini yönetiyordu. İsmailîlerin İngilizlerle 1840’lara kadar giden köklü ilişkileri vardı. O dönemde Afganistan İngiliz ordularına süvari ve istihbarat sağlıyorlardı.

“Naderi’nin babası Afganistan’daki bütün İsmailîlerin dini lideriydi. Ailenin pek çok konakları ve memleketleri olan Kayan’da spor alanları ve bir treni, hatta bir zamanlar bir hayvanat bahçesi olan bir sarayları var.

"ABD’de yaşadığı dönemde McDonalds’ta çalışan ve bir rock grubunda bateri çalan Naderi'nin kardeşi Jafar, Afganistan’a döndüğünde emrindeki 12.000 kişilik özel ordusuyla Sovyetler’e karşı savaştı. “Kayan’ın Savaşağası adlı bir belgesel filmde elbombasıyla balık avlayıp, rock müzik dinleyerek motosikletiyle Afganistan dağlarında gezerken görülür. Taliban iktidara geldikten sonra Naderi ailesi ülkeden kaçtı. Usame Bin Ladin bir dönem ailenin Kayan’daki sarayında kalmıştı.

“Sadat Naderi, şaşırtıcı olmayan bir biçimde, J.P. Morgan tarafından sağlanan işletme sermayesi ve Pentagon’un arka çıkmasıyla iş yapmaktan pek memnundu.” Ve hiç şüphesiz bunu mümkün kılan ABD işgalinden de, diye ekleyelim biz de. “Her köpeğin bir günü vardır” der İngilizler. Gün Naderigillerin günüydü.

“Ne kadar erken kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya başlarsak o kadar iyi olur” diyor Naderi. “Sonsuza kadar dilenen bir ulus olamazsınız.”

İşgal edilen, ırzına geçilen, yağmalanan Afganistan’ın (tam da kendisini istenen düzeyde yağmalatmadığı için) “Batının sırtından geçinmekle” ve “dilencilik”le suçlanması emperyalist yağmacıların ve Afgan ortaklarının ikiyüzlülüğünün vardığı son noktadır. Şiddeti yıldan yıla artıp azalsa da Afganistan’ın 2001’deki işgalinden bugüne kadar süren inatçı ulusal direniş bir türlü kontrol altına alınamamıştır. Yaygın ve şiddetli direniş sadece işgal ordularına kök söktürmekle kalmıyor, uluslararası finans kapitalin leş kargalarının Afganistan işgalini kârlı bir iş haline sokmalarının önünde de büyük bir engel oluşturuyor. Afganistan’dan söz ederken General Petraeus şöyle demiştir : “Bu savaşı kazandığımızı düşünmediğimi söylemek zorundayım.” Resmi askeri tahminlere göre Afganistan’da işgale karşı savaşan 1800 farklı direniş örgütü vardır. 2010 yılında yapılan bir Afgan kamuoyu yoklaması “genç erkeklerin Taliban’a katılmasındaki en önemli etken”in yabancıların kendi ülkelerini işgal etmesi olduğunu ortaya koymuştur. Yüzde 33’lük diğer bir kesim için en önemli neden işsizliktir. “İdeoloji” ve “din” ise belirleyici faktörler değildir.

Kâr payları konusunda J.P. Morgan, Pentagon ve Afgan hükümeti arasında çıkan küçük bir krize rağmen taraflar projenin “başarısız olamayacak kadar büyük” olduğu konusunda kısa sürede anlaşmaya vardılar. 

“J. P. Morgan projeye doğrudan kendi parasını koymayacağını söyledi. Hannam ABD, Asya ve Avrupa’daki yatırımcılardan 40 milyon dolar toplamayı başardı. Yatırımcılar arasında BlackRock’ın [Amerikan uluslararası finans tekeli, dünyanın bir numaralı varlık yönetimi şirketi - anti-diplomatik’in notu] başkanı Larry Fink’in oğlu, Enso Capital’un kurucusu Joshua Fink, İngiliz madencilik devi Peter Hambro ve Taylandlı işadamı Pairoj Piempongaant gibi isimler vardı. Hannam, Naderi’nin yeni madencilik şirketi Afgan Gold’la ortak iş yapabilmek için Merkezi Asya Kaynakları (Central Asian Resources) adında bir yatırım aracı yarattı. Amaçları operasyonun ilk aşamasında 5.4 metrik ton altını çıkarmaktı. Ardından beş altın çıkarma sahasına daha gidilecek, ve bakır ve nadir toprak metallerinin de içinde olduğu diğer minerallerin çıkarılması için teklifte bulunulacaktı.”

Öte yandan Afganistan’ın yağmasına en büyük engeli Batı medyasının basitçe “El-Kaide” veya “Taliban terörü” olarak göstermeye çalıştığı Afgan halkının şiddetli direnişi oluşturmaktadır.

“Qara Zaghan’daki madenin açılış töreninde çorak vadi neşeli bir şamatayla dolmuştu. Hannam’ın yakın arkadaşı, J.P. Morgan’ın Orta Asya ve Ortadoğu yatırım bankacılığı faaliyetleri sorumlusu Murad Megalli köylüleri Leica film kamerasına alıyordu. Bakanlar sevinçten uçuyordu. Naderi de yeni yatırımcılarla ‘ortaklık’ üzerine iyimser konuşmalar yapıyordu. Herşey yolunda görünüyordu ama değildi.

“Ama öyle değildi. Dönüş yolumuz üzerindeki bir askeri üse ulaştığımızda BlackBerry’lerimiz başkentteki bir Taliban saldırısının haberleriyle titreşmeye başladı.Militanlar [yağma için bölgede bulunan Batılıların alışveriş yaptığı -anti-diplomatik’in notu] Naderi’ye ait olan Finest adlı süpermarket dükkanlarından birine silahlar ve bombalarla saldırmış, sekiz kişiyi öldürmüştü. Haberi Naderi’ye söylediğimde yüzü bembeyaz oldu.

"Megalli ve Hannam bir banka oturup olayı sindirmeye çalışıyorlardı. Hannam önce saldırının J.P. Morgan’ın ülkedeki varlığıyla ilgili olabileceğini düşündü. Ama öyle değildi. (Taliban daha sonra yanlışlıkla markette bulunduğunu tahmin ettiği bir Amerikalı paralı askeri öldürmek için saldırıyı açıklayacaktı.) O zaman Hannam yine banker şapkasını giydi. En azından anlaşma yapıldı, dedi, ve para da cepte.

"Megalli ise nasıl bu kadar hızlı kontrolden çıkabilmesi karşısında çarpılmıştı. ‘Burada barış öyle aldatıcı ki’, dedi, ‘herşey pamuk ipliğine bağlı’.”

Bu olaydan bir hafta sonra Megalli Irak Kürdistanı’nın Süleymaniye kentinden Ankara’ya gitmek üzere havalandıktan kısa süre sonra düşen özel jette diğer altı kişiyle birlikte öldü. Megalli uzun yıllardır Türkiye’de de çeşitli bankalarda üst düzey yöneticilik yapıyordu. Milliyet’in Megalli’nin ölümüyle ilgili haberinde belirttiğine göre: “Megalli’nin Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet’e de oldukça yakın bir isim olduğu belirtiliyordu. Megalli, 2000’li yılların başından bu yana en yüklü miktarda satın alma ve birleşme operasyonuna danışmanlık yapan ilk 10 finansçı listesinde yer alıyordu. Bankacı, aynı zamanda Amerikan-Türk Derneği Yönetim Kurulu’nun da üyesiydi.” (“Megalli iş dünyasının finansman meleğiydi”, Milliyet, 5 Şubat 2011)

“Hannam altüst olmuştu. Bağdat Avcılık Klubündeki buluşmadan beri, Megalli Afgan girişiminin en önde gelen destekçisi olmuştu. Onun ölümü ve Naderi’nin süpermarketine yapılan saldırı, uç bölgesi kapitalizminin (frontier capitalism) kişisel riskleri konusunda sarsıcı bir hatırlatma olmuştu. …. Nisan’da Florida’daki bir kilisede Kuran yakılmasına tepki olarak Afganistan’da kalabalıklar ayaklandı. Baglan altının sevkiyatında kilit önemde olan Mazar-ı Şerif kentindeki Birleşmiş Milletler karargahı saldırıya uğradı ve 12 kişi öldürüldü."

Hannam 2012 Nisan’ında İngiliz Finansal Hizmetler Kurumu tarafından piyasa spekülasyonu yaptığı gerekçesiyle ağır bir para cezası alması üzerine J.P. Morgan’daki görevinden resmen istifa etmek zorunda kalsa da, Milliyet’in haberi ve dünya ekonomi basınında Bay Hannam hakkında çıkans son haberler onun en azından Afganistan’daki faaliyetlerine devam ettiğini gösteriyor.

Emperyalist finans kapital dünyayı kendi çıkarlarının eğlenceli bir av sahasına dönüştürmek istiyor. Bu yolda onun önüne çıkan en büyük engel halkların şiddetli direnişidir.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder