15 Ocak 2011 Cumartesi

Yeni CHP, eski hikaye*

“İş alemi soldan sağa işaret veren bir partiye daima sıcak bakar.”

Muhalefetteki burjuva partilerinde moda tabirle hararetli bir “yeniden yapılanma” süreci yaşanıyor. Saadet Partisi bölünerek Has Parti'yi doğurdu. MHP'de ise benzer bir bölünme korkusuyla küskünler partiye dönmeye çağırılıyor. En çalkantılı süreç ise, sermayenin AKP'ye alternatif olabilecek bir konuma getirmek için teşvik ettiği CHP'de yaşandı. CHP'deki kıran kırana koltuk çekişmesi 15. Olağanüstü Kurultay sonucunda şimdilik bastırılmış görünüyor.

Burjuva basınına bakılırsa, kurultay salonundaki bir afişte başına “Che” şapkası geçirilen Kılıçdaroğlu'nun delegelere “yoldaşlar” diye seslendiği Kurultay'dan "yepyeni bir CHP" doğdu.

Kılıçdaroğlu, daha önce verdiği bir röportajda "yeni CHP"nin ne olacağının ipuçlarını vermişti:

“... Ekonomik olarak özgür olmayan, siyasî olarak da olamaz' ilkesi uyarınca yoksulluk ve işsizlikle mücadele odaklı ekonomik program hazırlanacak.

Ama Bülent Ecevit'ten farklı olarak ekonomik büyümenin motoru olarak devlet sektörü değil, özel sektör, özellikle de sanayici görülecek. Yine -batıya hep kuşkuyla bakmış olan- Ecevit'ten farklı olarak Batı'dan kopmamayı', Batı'yla ilişkileri geliştirmeyi esas alacak." (Murat Yetkin'in Kılıçdaroğlu'yla Röportajından, Radikal, 15 Kasım 2010)

Yetkin'in yorumuna göre “Yeni CHP Ecevit'in 1972'deki çıkışının AB ve özel sektör karşıtı olmayan 2010 model güncelleştirilmiş hali”ydi.

Yeni CHP diye sunulan şey özünde bundan ibarettir, yeni CHP'nin yeni genel başkanı Ecevit'i bile fazla solcu bulan ve yıllar sonra hâlâ onun adına sermayeden günah çıkarma ihtiyacı duyan bir isimdir. Ne var ki, Ecevit'in bizzat kendisi bu güncellemeyi (daha doğrusu sözde sermaye ve batı karşıtlığı konusunda bu günah çıkarmayı) 12 Eylül'den sonra sermayenin TÜSİAD gibi mabedlerinde, hem de birkaç kere yapmıştı zaten - onun 1991'de ve 1998'de TÜSİAD'da yaptığı “tarihi” konuşmalar hatırlanabilir.


Ne zaman TÜSİAD sermayesi seçimlerde CHP'nin başına kuş kondurmak eğilimini ifade etse, CHP yöneticileri “biz çok değiştik”, “vallahi billahi devletçi-solcu-komünist değiliz” diyerek bülbül kesilmiştir. Nitekim "iş dünyası"ndan (siz sömürü dünyası anlayın) CHP yönetimine tepeden konuşlandırılan isimler de,  Kılıçdaroğlu'na sermayenin çıkarlarına asla zarar vermeyeceği, tam tersi bu çıkarları daha da geliştireceği konusunda açıktan kefil oluyorlar. Örneğin Kadın Girişimciler Derneği başkanlığından CHP yönetimine transfer olan Gülseren Onanç basına yaptığı açıklamada “CHP'nin seçimlerde yüzde 30-35 oy almasını gerçekçi buluyorum” diyor ve iş dünyasının CHP'ye kuşkuyla baktığını kabul etse de “bunlar ekonomiyi yöntemez imajını değiştireceğiz, CHP mevcut ekonomi politikalarını sürdürüp sosyal politikalar da uygulayacak” diye ekliyor.

Gerçekten de, yeni oluşturulan CHP yönetiminin uluslararası sermaye kuruluşları yöneticilerinden Kemal Derviş'çi ekonomistlere, Bay Umut Oran gibi tekstil krallarından TESEV'ci süper liberal akademisyenlerine kadar mükemmel bir TÜSİAD hükümeti kurabilecek yapıya kavuşturulduğunu görüyoruz.

Erdoğan referandumda 12 Eylül öncesi kuyrukçu "sosyalist"lerin " ünlü "ileri demokrasi" sloganını kendine maletmiş, “yetmez ama evet” formülüyle kendisine büyük bir destek sağlayan “devrimci solcu işçi partisi”ne (troçkist DSİP'in açılımını birisi kendisine yanlış vermiş olacak) katkılarından dolayı gerici sendikalardan bile önce teşekkür etmeyi de unutmamıştı. Sahte sosyalistlerden akıl almak moda olacak ki, Kılıçdaroğlu da günümüzün hür ve kabul edilmiş, Avrupa standartlarına uygun T"K"P'sinin “Ayağa Kalk!” şeklindeki içi boş sloganını Kurultay'ın baş sloganı yaptı. Aynı şekilde, yeni kurulan Has Parti de İşçilerin Kardeşliği Partisi adı altında 1960'ların Türkiye İşçi Partisi gibi bir etki yaratmak gibi büyük iddialarla kurulup herhangi bir başarı elde edemeyen partinin sadece sloganlarını değil Genel Başkanı'nı da transfer etti. Sahte kuyrukçu sosyalizm burjuva partilerinin akıl küpü rolünü oynamaktan öteye geçemiyor.

Kısacası "yeni CHP"'nin de eskisi gibi işçilere ve emekçilere verecek hiçbir şeyi yoktur. Ve burjuva düzeninde seçimler -burjuva medyasının deyimiyle- bir “seçim-toto”dur. Büyük sermaye talih kuşunu kimin kafasına kondurursa o kazanacaktır. 1991 seçim-totosunda parasını Ecevit'in partisine yatırmayı düşünen bir patronun söylediği gibi: “İş alemi soldan sağa işaret veren bir partiye daima sıcak bakar.”

........

Yeni CHP Yönetiminden Portreler

Bihlun Tamaylıgil: Sermaye Piyasası Aracı Kurumu Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdürü olarak görev yaptı. Özel Sektörde Yönetim Kurulu Üyeliği, Yatırım ve Üretim Finansmanı Danışmanlığı görevlerinde bulundu. Özel şirket ortağı oldu ve şirketin yöneticiliğini yaptı. 22. Dönem İstanbul Milletvekili. 22. Dönem'de PAB ve NATO PA Türk Grubu Üyeliği görevlerini üstlendi. Son kurultayda Süheyl Batum'un yerine Baykalcılar kontenjanından Genel Sekreterliğe getirildi.

Umut Oran: Koç Holding'in tekstil şirketlerinde yöneticilikten gelerek 1990'larda önde gelen tekstil krallarından biri konumuna yükseldi. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği'nin Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Dünya Hazır Giyim Federasyonu Başkanlığı yaptı. Daha önce Kürt illerinde çalışan işçilere asgari ücretin yarısının ödenmesi ("bölgesel asgari ücret") önerisiyle gündeme geldi. CHP'nin iktidar olması durumunda ekonomi yönetiminde ve Kürt sorununun ele alınmasında önde gelen karar vericilerden biri olacağı belirtilen bu beyefendiye göre, yoksulluğun ve işsizliğin çözüm yolu bölgesel yarım asgari ücret, giderek asgari ücretin kaldırılması, Kore, Çin gibi ülkelerde uygulanan aşırı sömürü yöntemlerinin uygulanmasından geçmektedir.

Süheyl Batum: Demokrat Partili bir bakanın oğlu olarak düne kadar Cindoruk'tan sonra Demokrat Parti'sinin Genel Başkanlığı için adı geçiyordu. Aniden sosyal-demokrat olduğunu keşfederek Önder Sav'dan boşaltılan CHP Genel Sekreterliği'ne getirildi. Bülent Tanör'ün TÜSİAD için 1997'de kaleme aldığı “Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri” raporundan sonra, 2001 yılında TÜSİAD adına “Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri, Düşünce Özgürlüğü” adlı raporu yazarak 12 Eylül'ün esas sahibi olan TÜSİAD'ın demokrat maskesini takmasına katkıda bulundu. Kendisini protesto eden öğrencileri -Burhan Kuzu ve benzerlerinden de ileri giderek- “faşistler” diye suçladıktan sonra bir gün içinde çark edip öğrencilerin eyleminin demokratik tepki olduğunu açıkladı. Kısa süren Genel Sekreterlik görevinden muhtemelen kongrede çıkan sorunlardan sorumlu tutularak alınarak Genel Başkan yardımcılığına getirildi.

Gülseren Onanç: ABD'deki Michigan State University'de pazarlama ve uluslararası iş idaresi alanında yüksek lisansını tamamladı. Eczacıbaşı, Ferro ve Balsu'da çalıştı. 2000 yılında pazarlama şirketi “Go4 Marketing”i, 2003'de de “Ticketturk” şirketlerini kurdu. 2006 yılında kurucu üyesi olduğu KA-GİDER (Kadın Girişimciler Derneği)'nin başkanlığına seçildi.

Didem Engin: Yatırım danışmanlığı, özelleştirme programları, AB fonları, sınır ötesi işbirliği programları konusunda uzman.

Melda Onur: Kadın Emeğini Değerlendirme (siz "sömürme" diye okuyun) Vakfı'nın Gönüllülerinden. Bu vakfın destekçileri arasında ABD ve Kanada Konsoloslukları, ABD ve Avrupa Merkezli birçok fon ve sermaye kuruluşu bulunuyor.

Sena Kaleli: Kamil Koç'un veliahtı.

Faik Öztırak, Hurşit Güneş (Derviş'çi ekonomistler kontenjanından).

Binnaz Toprak, Sezgin Tanrıkulu (Avrupa Birliği sivil toplumcu liberaller kontenjanından).

Enver Aysever (yeni "ulusalcı" demagoglar kontenjanından).

Uzun sözün kısası, CHP bir düzen partisi olarak TÜSİAD cumhuriyetinde hükümet olabilmesinin koşulunun sermayeyi çıkarlarını AKP’den bile daha fazla gerçekleştireceğine onu ikna etmekten geçtiğini çok iyi bilmektedir. Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu yeni parti yönetimi de bunu fazla yoruma gerek bırakmayacak şekilde kanıtlamaktadır.

*Bu yazılar ilk kez İŞÇİ BİRLİĞİ gazetesinin Ocak 2011 sayısında yayımlanmıştır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder