Çok laisist ama da çok reel politiker Bay Erkan Baş burjuva ortaklarıyla iftar açarken...
- HDP'den transfer TİP milletvekili Ahmet Şık sağ partileri bile sollayarak Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğini gündeme getirdi ve "Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için -bizler için değil elbette- bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerekiyor" dedi. Alevi toplumu doğal olarak buna tepki gösterdi ama Şık özeleştiri yapacağına eleştirenleri suçlamayı tercih etti. Diğer TİP'liler de bunu savundu, Türkiye'nin "sosyolojik gerçekliği bu Ahmet Şık sadece olguyu dile getirmiş, bunu eleştirenler Türkiye gerçeklerinden habersiz" vb. dediler.
- CHP'den transfer TİP milletvekilli Sera Kadıgil “Sayın Akşener ile de, partisiyle de taban tabana zıttız. Ancak ataerkilin iliklerine kadar işlediği ülkücü camiada bir kadın lider olarak sivrilmesi ve kadın konularında hiç geri basmaması bence kıymetli.” diyerek "ülkücü camia"yı eleştirir görünüp, kontrgerilla ablası kimliğiyle tanınan Meral Akşener'i övdü. TİP'liler bunu da savundu, "ne var bunda, doğru söylüyor" dediler.
- Aynı Sera Kadıgil, en son meclis komisyonu toplantılarından birinde, Adalet Bakanı'yla tartışırken öfkelendi ve kendisine sataşan AKP'lilere "Hiçbir konuda benle kavga etme Ergenekon avukatı var karşında, karşında Ergenekon avukatı var yanlış kişiyle kavga edersin! O FETÖ'cüleri ben atamadım, ben onlarla mahkemede mücadele ettim" diye kükreyiverdi. Gerçekten de Kadıgil Ergekon sanıklarının avukatlığını yapmıştı. Tabii ki TİP'liler bunu da savunacaklar. "Avukattır, herkesi savunabilir, Ergenekon sanıklarının avukatlığını yapmış olması sadece hukuk aşkınadır, onlarla ideolojik ortaklığı olduğunu göstermez vb." diyecekler. Bunu diyenlerin tutarlı olabilmek için örneğin AKP kurucu üyelerinin çoğunluğunun Sivas katliamı sanıklarının avukatları olmasının eleştirilmesine de karşı çıkmaları gerekir, bu da yalnızca bu sözde "sosyalist" baylar ve bayanların gerçek yüzünü daha da iyi gösterir.
TİP’in “reel politikerliğin” (mutlak ilkesizliğin) eğik düzleminde sürekli daha aşağıya gidişi hiç son bulmuyor. Peki bunun kaynağı nedir?
TİP’in bütün çizgisi, aynı içinden çıktığı T”K”P gibi sosyalizmle kemalizmi, yani türk burjuvazisinin desmi devlet ideolojisini bağdaştırma çabası üzerine kuruludur. Gerçi pratikte (T”K”P çıkışlı diğer kardeşleri gibi) tamamen sosyal-demokratça çarpıtılmış ve sulandırılmış “sosyalizm”in bir propagandasını yapıyorsa, kemalizmin on propagandası yapılmaktadır. Burjuva ideolojisiyle bulaşıklık meselesinin yalnızca tarihsel-akademik bir sorun olmadığının, bu temelde eğitilenlerin her türlü oportünizmi “reel politika”, “gericiliği geriletmek”, “cumhuriyet kazanımlarını korumak” vb. adına savunmaya hazır olacağının en güzel örneği bu partilerin güncel tavırlarıdır. Sera Kadıgil Ergenekon sanıklarının hukuki avukatlığını yaptığı aynı dönemlerde gelecekteki yoldaşı Bay Erkan Baş’ın “TKP Genel Başkanı” sıfatıyla Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınan Perinçek’le devrimci dayanışmaya koşmasına (yani Ergenekon sanıklarının siyasi avukatlığını üstlenmesine) imkan veren de tam olarak bu bulaşıklıktı.
O dönemde "... Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı Erkan Baş [o dönemde ÖDP genel başkanı olan Alper Taş ile birlikte] Ulusal Kanal’ın canlı yayınına katılarak, “Türkiye’deki devrimci ve sosyalist güçlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini” söyledi. Baş, “Bu tür saldırılar gerici saldırılardır. Bunlara karşı birlikte mücadele etmek gerekir” dedi. Aydınlık gazetesinde yer alan haberde ise TKP Başkanı Baş’ın “Devrimci mevzi alınmalı” sözlerine yer verildi.” (bkz. “ÖDP, TKP ve CHP’den İşçi Partisi’ne destek, Alper Taş ‘coşkuyla’ karşılandı”, 23 Ağustos 2011, Anarşi Haber, https://archive.md/ZqKF1)
Erkan Baş'ların, Alper Taş'ların, Kemal Okuyan'ların ve benzerlerinin bunun gibi vukuatları ve incileri saymakla bitmez.
Burjuva ideolojisiyle bulaşıklıkla kopmaz derecede bağlı olan diğer sorun, dün söylediklerinin 180 derece tersini bugün hiç özeleştiri yapmadan söylemeye imkan veren mutlak pragmatizm ve kariyerizmdir. Bu mutlak pragmatizm sayesindedir ki 2011'de Ulusal Kanal'ı "devrimci ve sosyalist güçler" içinde sayan ve onunla dayanışmaya koşan ayne Erkan Baş, HDP ile yakınlaştığında Ulusal Kanal'ın izlenmesini engelleyememiş olmaktan dolayı hayıflanabiliyordu:
"... Örneğin birileri [eski solhaber yeni Aydınlık yazarı Yavuz Alogan] şu satırları yazabildi: (Aslında bizim niyetimiz hareketi HDP’ye kuyruk etmekmiş ama...) “meclislerde bir araya gelen taban HDP’yle seçim ittifakını reddetti. Ne de olsa Mahir Çayan’ın Bütün Yazılar’ını okumuş, “tam bağımsızlık” ilkesini genetik olarak taşıyan, Kemalizm’le sorunu olmayan, haberleri Ulusal Kanal’dan izleyen bir insan topluluğu. Haziran kisvesi altında AKP’yi geriletmek için “radikal demokrasi”, “demokratik bilmem ne...” numaralarını yutmadı.” Hadi bir itirafta bulunayım, hepsini halletmiştik ama Ulusal Kanal’ın izlenmesini engelleyemedik" (Erkan Baş, “Biz bu filmi daha ince görmüştük”, 24 Haziran 2015, İleri Haber, https://archive.md/XKLVL)
Eh ne de olsa "dün dündür, bugün bugündür"!
İleri işçilerin siyasette öğrenmesi gereken ilk ders bu tür 180 derecelik dönüşleri hiçbir dürüst özeleştiri olmadan yapabilen küçük-burjuva baylar ve bayanlara (bunlar ne kadar popüler olurlarsa olsun ve “sosyalizm”e ve hatta “komünizm”e bağlılıklarına ne kadar yemin billah ederlerse etsinler) kesinlikle güvenilemeyeceğidir. İşçi sınıfının tarih ve sınıf bilincini bulandırmayı meslek edinmiş bu kişilerin oportünizmin eğik düzleminde inemeyecekleri hiçbir seviye ve yapamayacakları hiçbir ihanet yoktur.
Sınıf Politikası
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder