Legal T”K”P şeflerinin en önde gelen ikisi, Bay Kemal Okuyan ve Bay Aydemir Güler, ücretlerle genel fiyatların ilişkisi sorununda öyle anlaşılıyor ki burjuva iktisatçılarının zokasını tamamen yutmuş durumdalar.
“Bugünkü ekonomik sistem sürdüğü sürece halka verilecek her şey halktan alınır. Dolayısıyla asgari ücreti 15 [bin] yaparsanız enflasyon yine halktan çıkar.”
EYT örgütlenmesinin uzun yılların mücadelesinin sonucunu aldığı, benzer bir örgütlenmenin asgari ücretliler tarafından da tabandan kurulmasının asgari ücretliler arasında tartışıldığı bir dönemde, Aydemir Güler de benzer bir plak çalıyor:
“... Asgari ücretlilerin temsili Türk-İş’e kaldığına göre bu dev nüfus örgütsüz. Ama diyelim ki bir asgari ücretliler örgütü var; mücadele ediyor ve yine bir seçim sıkışmasında dönemin hükümetine geri adım attırıyor. Diyelim ücretin alım gücü korunuyor, üstüne üstlük milli gelir artışından da pay alınıyor.
Kazanım mı? Evet. Ama sınıfın yeniden bölünmesini sağlayacak argümanların neler olacağını şimdiden biliyoruz. Asgari ücretin artmasının enflasyonu körükleyeceği söylenecek. Fiyatlar patron kârı için artacak tabii ki. Ama ücret ve fiyat düzeylerinin birlikte hareket etmesi hiç de yalan olmayacak.”
Gerçekten de inanılmaz! "Komünist Parti" şeflerimiz milyonlarca örgütsüz asgari ücretliye boşuna EYT'lileri örnek alarak bir Asgari Ücretliler Örgütü kurmayın ve ücretlerinizi geçim düzeyine çıkarmak için mücadele etmeyin, çünkü bu hiçbir işe yaramaz diyorlar. Zira baylarımız öyle anlaşılıyor ki ücret artışlarının zorunlu olarak fiyat artışlarına yol açacağını ciddi ciddi inanıyorlar. Diğer bir deyişle Özgür Demirtaş, Selva Demiralp gibi TÜSİAD çizgisindeki ekonomistlerin “ekonomi biliminin zorunlu sonucu” olarak sundukları bu dogmayı hiç sorgulamadan benimseyip propaganda etmekle “komünist” olma iddiaları arasında hiçbir çelişki görmüyorlar.
Halbuki Marksist klasikleri yeni okumaya başlayan lise çağında bir genç bile bu teorinin ne kadar temelsiz olduğunu, örneğin Marx’ın “Ücret, Fiyat, Kâr” adlı eserinde, ‘ücret artışı için verilen mücadelenin boşuna olduğunu, çünkü kapitalistlerin ücretler yükselince otomatik olarak fiyatları artıracağını’ savunan bir demagog olan Weston’ın bu “teorisini” nasıl ustaca çürüttüğünü bilebilir.
Acaba kendilerine "komünist" diyen bu baylar Marx’ın ücretler, fiyatlar ve kârlar arasındaki ilişki konusunda yazdığı onca şeyi hiç okumamışlar mı, bu konudaki Marksist teoriden tamamen mi habersizler, yoksa okumuşlar ama unutmuşlar veya dikkate almaya değer mi görmüyorlar? Hangisinin daha kötü olduğunu söylemekte gerçekten zorlanıyoruz.
Daha önceki bir yazımızda ele aldığımız bir İMF raporunu okuduğumuzda, bu raporu yazan burjuva iktisatçıların bile "ücret-enflasyon sarmalı" teorisine T”K”P yöneticileri kadar bağnazca iman etmediklerini görüyoruz.
"Ücret-Fiyat Sarmalları: Tarihsel Kanıt Ne Diyor?" başlıklı bu İMF raporunda çok sayıda ülkede 1960 yılından 2022 yılına kadar geçen 62 yıllık bir dönem incelendikten sonra, ücret artışlarının enflasyonu tetiklediğine dair bir kanıt olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bu rapor "ücret-enflasyon sarmalı” teorisine karşı burjuva ekonomik literatüründe yer alan tek yazı da değildir.
Pek çok burjuva iktisatçısı bu “teori”nin günümüzde artık savunulamaz hale geldiğini görüyor. Örneğin bugünkü ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Ocak ayının sonunda yaptığı bir konuşmada “1970'ler ve 1980'lerin başlarından farklı olarak, mevcut yüksek enflasyon döneminin ücret-fiyat sarmalını tetiklemediğini” belirtme ihtiyacı duymuştur. Görüldüğü gibi ABD emperyalizminin bütçesini yöneten kişi bile "ücret-fiyat sarmalı teorisi”ne bizim T“K”P yöneticileri kadar dogmatik yaklaşmıyor.
Üstüne üstlük, T“K”P şeflerimiz bu gerici teoriyi, TÜSİAD üyesi kapitalist tekellerin %500’lere varan kâr artışları elde ettiği, asgari ücret civarında çalışanların sayısının 10 milyonu bulduğu, zamlı asgari ücretin daha işçilerin eline geçmeden açlık sınırının altında kaldığı, 1 milyon 200 bin 892 çocuğun örgün eğitim dışına çıkarak çalışmaya başlamak zorunda kaldığı, düşük ücretlerin nüfusun kendini yenileme hızının altına kalmasına yol açtığı (yani göçmen nüfus girişi olmasa değil artmak, yerinde bile sayamadığı ve azalmaya başladığı), işçilerin ülkenin çeşitli bölgelerinde daha yüksek ücretler için mücadelelere başladığı bir ortamda savunuyorlar. İsmine biraz olsun layık olan bir Komünist Partinin yapacağı gibi, ücret artışı için başlayan kendiliğinden mücadelelerin daha yaygın ve daha örgütlü hale gelmesini teşvik edeceklerine, ücret artışları için örgütlenmenin ve mücadele etmenin beyhude olacağını kanıtlamaya çalışıyorlar.
Hiç şüphesiz, gerçek bir KP sadece ekonomik mücadelenin daha yaygın ve daha örgütlü hale gelmesini teşvik etmekle de yetinemez, bu mücadelelerin devrimcileştirilerek ücretli kölecilik düzeninin sadece sonuçlarına değil bizzat kendisine (yani kapitalizme) yöneltilmesini de gerçekleştirmeye çalışmak zorundadır ama tabii ki bunu ekonomik mücadelenin her koşulda başarısızlığa mahkum olduğunu söyleyen gerici burjuva teorilerini savunarak yapamaz. Tam tersine bu mücadelelere önderlik ederek ve yol göstererek yapabilir.
Kemal Okuyan ve Aydemir Güler, böylesine kritik bir dönemde, böylesine yaşamsal önemi olan bir konuda Marksist politik ekonominin abc'sini unutmakla kalmamış, burjuva ekonomistleri arasında bile tartışma yaratan bir konuda tereddütsüz bir biçimde ücret artışı için mücadele etmenin tamamen anlamsız olduğunu söyleyen en dar kafalıların tezlerini tekrar etmeyi tercih etmişlerdir.
Bir başka deyişle, ekonomik mücadele konusunda İMF’den bile daha sağcı ve daha darkafalı olmayı başaran bir “komünist parti"miz var. Böyle bir acayiplik de olsa olsa bizde olurdu emekten kendimizi alamıyoruz.
İşçi Sınıfının Kurtuluşu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder