Ulusal harekette iki (veya daha fazla) eğilim arasındaki çelişkiler artık gizlenemiyor zira Kürdistan ve Ortadoğu gerçekliği ne kadar zorlanırsa zorlansın "devletin ilgili birimleri"yle masa başında kotarılan tasfiyeci planların çerçevesine bir türlü sığmıyor. Her zaman "sol" gösterip sağ vuran söylemlerini kimilerinin çok esprili, "halk tarzı", sevimli vb. bularak bayıldığı "Cihangir sosyalizmi"nin büyük kahramanı Bay S.S. Önder Haziran Direnişi'nden "anti-Leninizm" dersleri çıkardıktan (Lenin'i uzun zamandır okumadğı ve eski okuduklarını da pek hatırlamadığı anlaşılan Bay Önder'e göre Lenin kitlelere "yukarıdan aşağıya" bilinç götürmeyi savunuyormuş, Gezi ise "Bugün ihtiyaç olunan şeyin tam bir tersine Leninizm olduğunu" kanıtlamış) sonra şimdi de Atatürk heykellerine göğsünü siper etme ve -çizgidaşı ve yakın dostu Sırrı Sakık'la beraber- Hakan Fidan için reklam kampanyası yürütme görevlerini üstlenmiş... Ne diyelim, hayırlı işler bay Önder...
Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!
Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar, birleşin!
27 Ağustos 2014 Çarşamba
10 Ağustos 2014 Pazar
Demirtaş'ın Bayat Liberal Burjuva Tezleri ve Bundan 106 Yıl Önce Yapılan Eleştirisi (Yoruma Gerek Bırakmayan Bir Karşılaştırma)
ESP çizgisine yakın Etkin Haber Ajansı muhabirinin kendisine yönelttiği "Bu tabloyu halkın daha doğrudan günlük siyasete müdahalesi ya da katılımı olarak değerlendirebilir miyiz?" sorusuna HDP Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş şöyle cevap veriyor:
"Kesinlikle. Yani halk doğrudan artık, bu devlet bizim devletimizse biz, siyaset yoluyla müdahale edebiliriz gerçeği ile tanışıyor. Bunu zaten, mücadele deneyiminden gelen bütün çevreler biliyordu. Ama ilk defa düzen partilerinin dışında bir partiye kulağını kabartan herkes bunu fark ediyor. Ya bu devlet bizim devletimiz, neden devleti kendi hizmetkarımız olarak inşa etmeyelim. Devlet neden sürekli bizi korkutsun, aşağılasın, kızsın. Biz devletimizden neden korkalım. Bunu sorgulamaya başladılar ve çözümünün, alternatifin bizim savunduğumuz ilkelerde olduğunu fark ederek ilk defa bir gerçekle karşılaşmanın heyecanını, mutluluğunu yaşıyor bir çok çevre." (Selahattin Demirtaş, 2014)
Krş.
"Politika alanında revizyonizm gerçekten de Marksizmin temelini, yani sınıf mücadelesi öğretisini revize etmeye çalışmıştır. Siyasi özgürlük, demokrasi, genel oy hakkı, sınıf mücadelesinin altından zemini çekip alır deniyordu ve böylece “Komünist Manifesto”daki “işçilerin vatanı yoktur” önermesi yanlış hale gelir. Demokraside “çoğunluğun iradesi” egemen olduğundan, ne devlet sınıf egemenliğinin organı olarak görülebilir, ne de gericilere karşı ilerici, sosyal-reformist burjuvaziyle ittifaklar reddedilebilirdi.
Hiç kuşku yok ki, revizyonistlerin bu itirazlarının tamamı, oldukça bütünlüklü bir görüşler sistemi – yani çoktandır bilinen liberal-burjuva görüşler sistemi oluşturmaktadır. Liberaller daima, burjuva parlamentarizminin sınıfları ve sınıflara bölünmüşlüğü ortadan kaldıracağını, çünkü istisnasız tüm yurttaşların oy hakkına, devlet işlerine katılma hakkına sahip olduğunu söylüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci yarısındaki tüm Avrupa tarihi, 20. yüzyıl başındaki Rus devriminin tüm tarihi bu görüşlerin ne kadar saçma olduğunu tüm açıklığıyla gösteriyor. “Demokratik” kapitalizmin özgürlüğü altında ekonomik farklılıklar hafiflemiyor, tersine artıp şiddetleniyor. Parlamentarizm en demokratik burjuva cumhuriyetlerin de özünün sınıfsal baskının organları olmak olduğunu ortadan kaldırmayıp, bilakis açığa çıkarıyor. Parlamentarizm, daha önce siyasi olaylara faal olarak katılanlarla kıyaslanmayacak ölçüde daha geniş halk kitlelerinin aydınlanmasını ve örgütlenmesini teşvik ederek krizlerin ve siyasi devrimlerin ortadan kalkmasını değil, bilakis bu devrimler sırasında içsavaşın olağanüstü şiddetlenmesini hazırlar. 1871 ilkbaharında Paris’teki ve 1905 kışında Rusya’daki olaylar, böylesine bir şiddetlenmenin nasıl kaçınılmaz olduğunu arzulanabilecek en büyük açıklıkla gösterdi. Proleter hareketi yere çalmak için, Fransız burjuvazisi, bir an bile tereddüt etmeden, tüm ulusun düşmanıyla, ülkelerini yakıp yıkan yabancı ordularla anlaşma yapmıştı. Parlamentarizmin ve burjuva demokrasinin, tartışmalı sorunların kitlesel zor yoluyla eskisinden çok daha şiddetli biçimde çözülmesini beraberinde getiren zorunlu iç diyalektiğini kavramayanlar, bu parlamentarizm zemininde işçi kitlelerini bu tür “tartışmalı sorunlar”ın çözümüne gerçekten muzafferane biçimde katılmaya hazırlayan ilkesel, tutarlı bir propaganda ve ajitasyon yürütmeyi bilemezler. Batıda sosyal-reformcu liberalizmle, Rus devriminde ise liberal-reformizmle (Kadetler) ittifakların, anlaşmaların, blokların deneyimi, bu anlaşmaların savaşanları, savaşma yeteneğine sahip olmayan, en fazla yalpalayan, en fazla ihanet içinde olanlara bağlayarak, kitlelerin bilincini körleştirdiğini ve mücadelelerinin gerçek anlamını güçlendirmek yerine zayıflattığını inandırıcı biçimde göstermiştir. Fransız Millerandizmi –revizyonist siyasi taktiğin geniş, gerçekten ulusal ölçüde uygulanması yönündeki en büyük girişim– revizyonizmin böyle bir pratik değerlendirilmesi sonucunu doğurmuştur ve dünya proletaryası bunu hiçbir zaman unutmayacaktır." (Lenin, Marksizm ve Revizyonizm, 1908)