14 Ekim 2019 Pazartesi

Erkan Baş'ın son incisi: TSK savaşa "alet ediliyor"muş!*

"TSK, Saray'ın savaşına alet edilmeye çalışılmaktadır. O yüzden ilan ediyoruz: TSK'nin, Saray’ın savaşına alet edilmeye çalışılması kabul edilemez. Her baskıcı rejim ve iktidar gibi, Saray Rejimi de sorunlarını silahla, kan ve gözyaşı siyasetiyle çözme arayışına girmiştir. Yerel seçimlerde istediği sonucu alamayan iktidar, başlattığı harekâtla içeride toplumsal desteğini artırmaya, muhalefeti ise sindirmeye çalışmaktadır." 

Sınır Tanımayan Oportünistler Örgütü başkanı Bay Erkan Baş'ın son açıklaması aynen böyle... TSK savaşa "alet ediliyor"muş! Burjuva devletin, ordunun ve savaşın sınıf karakterini bir türlü anlamayan/anlamak istemeyenlerin düşeceği ahmaklık düzeyi budur işte.

TC'nin ve TSK'nın Suriye'ye emperyalist işgal saldırısının sadece "Saray'ın savaşı"na indirgenmesi ve tekelci burjuvazinin bu şekilde aklanması bütün oportünist partiler açısından karakteristiktir ve salt TİP'e özgü değildir. Fakat "TSK savaşa alet edilemez" gibi dahiyane bir inciyi yumurtlamak Türk Kautsky'si olmaya soyunmuş olduğu anlaşılan Bay Erkan Baş'a nasip olmuştur. TSK savaşa alet edilemez demek polis teşkilatı grevci işçileri dövmeye alet edilemez demekten hatta itfaiye teşkilatı yangın söndürmeye alet edilemez demekten daha mantıklı değildir. Zira burjuva düzende burjuva ordunun en temel varlık nedenlerinden biri burjuvazisinin sınıf çıkarları doğrultusunda içeride ve dışarıda savaş yürütmektir. Eğer Saray iktidarı varsa (ki bu tekelci burjuvazinin iktidarının yalnızca mevcut andaki biçimidir) doğal olarak TSK da Saray'ın savaşının aleti olacaktır. Fakat bay Erkan Baş gibi oportünistler TSK'yı sınıflar üstü bir örgüt gibi göstermeye, burjuva ordunun niteliğini Marksizmin abc'sinin ışığında değil lisedeki vatandaşlık dersinde öğrendikleri palavraların ışığında değerlendirmeye devam ediyorlar. 

Bunlar da bizim Kautsky'ler

Sosyal ve ulusal oportünistlerimiz TC devletini sadece veya esas olarak okuma yazmayı ne kadar bildikleri tartışmalı zevatın yönettiğini sandıkları; burjuva devleti esas olarak - gelip geçici hükümetlerin yöneticilerinden çok daha kalıcı olan ve çok daha iyi bilgilerle donanmış olan - burjuva bürokrasisinin yönettiğini kanıtlayan Marksizmin abc’sini bir türlü öğrenemedikleri için, burjuva devlete her fırsatta akıl öğretmeye çok büyük önem veriyorlar. Devletin yani burjuva sivil ve askeri bürokrasinin pek çok şeyi kendilerinden çok daha iyi bildiğinin farkında bile değiller.

10 Ekim 2019 Perşembe

Bu savaş sadece “Saray’ın savaşı” mı?

TSK'nın "Barış Pınarı Harekatı" adı altında başlattığı işgal harekatı hakkında HDP Genel Merkezinin twitter hesabından yaptığı açıklama şöyle: “Kürt halkının Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni ve Ezidi halkları ile birlikte eşitlik ve kardeşlik hukuku içerisinde yaşamaları Türkiye için bir tehdit değil, bir güvencedir. Bu savaş halkların değil Sarayın savaşıdır.”

Pek değerli HDP yöneticisi dostlar: lütfen kendinizi ve halkları kandırmaktan vazgeçin, vazgeçemiyorsanız da en azından şu kritik günlerde biraz mola verin! "Kürt halkının Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni ve Ezidi halkları ile birlikte eşitlik ve kardeşlik hukuku içerisinde yaşamaları" Türkiye halkları için kesinlikle bir tehdit değildir ama Türk sermaye devleti için pekâlâ ciddi bir tehdittir.

7 Ekim 2019 Pazartesi

TÜSİAD'dan Türk hükümetinin Suriye'yi kolonizasyon planına tam destek

Küçük burjuva sosyal ve ulusal oportünistlerimize göre barış ve demokrasi taraftarı olan TÜSİAD'ın TC'nin Suriye'ye karşı yürüttüğü emperyalist işgal savaşına bakışı nasıldır? 

Hakkını verelim, hâlâ Türk tekelci burjuvazisinin amaçlarıyla Türk devletinin emperyalist girişimleri arasındaki bağlantıyı kuramayanların, olayı sadece -son günlerde hangi partinin genel başkanı olduğunu bile doğru düzgün hatırlayamayan- Erdoğan'ın planlarıyla ilgili sananların kafalarındaki ampulü yakmak için TÜSİAD elinden geleni yapıyor: 

"... Suriyelilerin ülkelerini terk etmek durumunda kalmaları bir insanlık dramı. Türkiye halkı ve devleti bu konuda son derece fedakar ve kapsayıcı duruş sergiledi. Güvenlik, istihdam, eğitim ve sağlık gibi birçok boyutu olan bir sorunlar yumağı söz konusu. Çözüm araçları da bu duruma uygun olarak her boyutta düşünülmeli.

Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu İstanbul’da gerçekleştirilen 12. Astana Zirvesi sonrasında tekrar vurguladığı güvenli bölge çözümü kritik öneme sahip. Başta ABD, AB, Rusya ve İran olmak üzere tüm siyasi aktörlerin bölgede sürdürülebilir bir iktisadi altyapı ve güvenliğin oluşturulmasına katkı vermesi beklenir. Ancak böyle bir girişimle göç sorununa kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunur.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği 1 milyon Suriyeli göçmenin güvenle, gönüllü bir şekilde ve huzurla ülkelerine dönmesi sağlanır. Bu sorun artık bir bölge sorunu değil. Ancak küresel işbirliği ile çözülebilecek bir konu." (bkz. https://archive.md/wip/tkKmY)

Sınıf Politikası