Türkiye'de uzun on yıllardır fiilen iki ana burjuva partinin rekabet ettiği bir sistem yürürlüktedir. A la turka başkanlık sistemine geçişle birlikte kaçınılmaz olarak oluşan "Cumhur" ve "Millet" burjuva ittifakları ile bu durum daha da pekişmiştir. Bütün burjuva ve küçük-burjuva partiler eninde sonunda bu iki ittifakın çevresinde toplanmak zorunda kalmaktadır. Aslında bunlar ABD'deki - çizgileri birbirlerinden çok zor ayırt edilebilen ve her ikisi de tekelci burjuvaziye hizmet eden - "Cumhuriyetçiler" ve "Demokratlar" örneğinde olduğu gibi fiilen bütün burjuva politika sahnesine hakim olan iki ana burjuva partisi durumundadır.
Lenin ünlü Sol Komünizm eserinde bu sistemin sınıfsal işlevini "yüzlerce yıllık deneyimle kutsanmış -ve sömürenler için olağanüstü yararlı olan- (sömürücülerin) 'iki parti' sistemi" sözleriyle ortaya koymuştur. (Lenin, Sol "Radikalizm, Komünizmin Çocukluk Hastalığı, İnter Yay., s. 83)
Nitekim Türkiye tarihinde sermaye sahipleri sınıfının çıkarlarının en açık sözlü ve en utanmasız savunucularından Turgut Özal da her fırsatta Türkiye için "iki buçuk parti ve iki buçuk gazete"den fazlasının gerekli olmadığını söylemişti. İşçi sınıfımızın "Çankaya'nın şişmanı, işçi düşmanı" adını taktığı Özal'ın zamanda başkanlık sistemine geçilmesinin de ilk ve en ateşli savunucularından biri olduğunu da unutmamak gerekir.Türkiye'de rakip "ana" burjuva partilerin değişmeyen cambaz oyunu üzerine Dr. Hikmet Kıvılcımlı ise bir yerde şunu yazmıştır:
"... Demokrat Parti’nin Türkiye’ye Demokrasi, yani Türkiye halkına daha rahat bir yaşama getirmeyeceği doğuşundan belliydi. Çünkü onu karnında büyütüp, nice umutlarla doğuran CHP ile iki usta cambaz gibi siyaset ipini karşılıklı paylaştıkları vakit ne oldukları anlaşılmıştı: “İki Ana” Parti (başka hiçbir parti doğar doğmaz böyle “Ana” sayılamamıştı) arasındaki bütün dövüş: kâr paylaşımı uğruna kopuyordu. CHP kârı 25 kişiye yedirmişti; DP 400 kişiye üleştirmek istiyordu. Millete düşen, sanki ölümlerden ölüm beğenmekti: 25 kişi mi yiyecek, 400 kişi mi?.. Oyunu DP’ye verdi. Bir de ne görüyorsunuz? DP iktidarıyla birlikte: “kâr 25 kişinin değil, neredeyse 2 buçuk kişinin, yani 3 kişinin milyoner olmasına yaradı.” (Hikmet Kıvılcımlı, İkinci Kuvayimilliyeciliğimiz)
Kıvılcımlı'nın bu geç dönem eseri, gençlik eserlerine göre ideolojik olarak elbette çok geridir (ne yazık ki Dr. Kıvılcımlı 1960'lı yıllardaki çalışmalarında Yol Kitaplarındaki tutarlı Marksist-Leninist çizgisini sürdürememiş, Kemalizme ağır ödünler vermiştir). Yine de onun geç dönem eserlerinde de onun kıvrak diyalektik düşünce kapasitesine tanıklık eden yukarıda aktardığımız gibi pek çok dahiyane saptamalara rastlamak mümkündür. Bu saptama bugün Marksizm adına konuşan pek çok kişinin bir türlü anlamadığı bir gerçeği ortaya koyuyor. Günümüzde de durum, burjuva politika sahnesinde iki temel aktör olarak CHP ve DP'nin yarıştığı 1960'lardakine çok benzerdir: "Cumhur" ittifakı işçilerin ve emekçilerin sömürüsüyle elde edilen artı-değerin biçimleri olan kârı, rantı ve faizi, z TÜSİAD kodamanlarının yanında biraz da kendi bir avuç yandaş takımına ("400 kişiye") yedirmek isterken, "Millet" ittifakı ise eskiden olduğu gibi salt TÜSİAD kodamanlarına ("25 kişiye") yedirmek istemektedir. İkisi arasındaki çelişkinin özü bundan ibarettir. Tam da bu yüzdendir ki işçiler ve emekçiler kendi sırtlarından elde edilen artı-değerin tepedeki "400 kişi"ye mi yoksa "25 kişi"ye mi (tabii ki bu sayılar semboliktir ama gerçek sayılar ya da en azından gerçek oranlar bunlardan çok farklı olmayabilir) yedirileceği kavgasında taraf olmak yerine bütün bu asalakların sömürüsünden topyekûn kurtulmak için mücadele etmelidir.
İşçi Sınıfının Kurtuluşu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder